17 Eylül 2013 Salı

Geze Geze Geldim Ben Bu Dünyaya


Fotoğraf: Mardin

Bu sene gitmeye niyetimin olmadığı memleketim Dersim'e iki tane yakın akrabamın nişanı vesilesiyle gitmiş bulundum. Nişan koşuşturması, kalabalık falan vardı ancak köy çok güzeldi. Yaşıtlarımın çokluğu da cabası. Köyde gerçekleşen nişan, 12'den gece yine 24'e kadar sürdü, hatta biz gençler daha fazla da oturduk. Hani gökyüzüne bırakılan dilek meşaleleri var ya, bizim yaşlılardan gizlice Helin bir tanesini havalandırabildi. Sülbüs Dağı'dan yan yan gidip Bedro'nun arkasından gidiverdi dileği. Velhasıl, nişan gecesi çok güzel ve özeldi. 

Nişandan sonra iki gün kaldım köyde, birinde gezdik, birinde yine gezdik. Balkona uzanıp saatlerce hepberaber türkü söylemek detoksun kralıymış arkadaşlar. İşte biz böylesi güzel vakit geçirirken, Dereova Şelalesinden döndüğümüz gecenin sabahı Dersim merkezden Diyarbakır'a geçecektim. O gece Dersim merkezde kaldım, sabah birkaç hediye aldım ve otobüse bindim.


Fotoğraf: Diyarbakır, On Gözlü Köprü

Otobüs yolculuğu boyunca ağladığımı saklayamam. Dört şarkı vardı, sürekli onları dinleyip ağladım. Bavulumu taşıyan Diyarbakırlı çocuk bile şok olmuştu. Dört saat sonunda Diyarbakır'a geldim, bir şeyler atıştırıp Batman'a geçtim ve Hasankeyf... Açık söylemek gerekirse Batman'ı şehir olarak pek beğenmedim ve benim için fazla tutucuydu insanları; ama kötü bir olay da yaşamadım açıkçası. Sırf Hasankeyf'i görmek için Batman'a sık sık gidilir. Gerçekten çok güzeldi, büyülendiğimi hatırlıyorum. Orada geçirdiğim saatler biraz geç ve ben araba yolculuğu yapmaktan ölü gibi olduğum için Hasankeyf'te fotoğraf çekilmedim, e artık bir dahakine!


Fotoğraf: Mardin

Yeni paragrafıma Mardin'e aşık olduğumu söyleyerek başlayayım: Mardin'e aşık oldum. Bildiğiniz bir şehir görüntüsünden çok uzak, kahverengi tonlarında tarih kokan mis gibi bir yer. Sokaklarında yürümekten bile çok fazla keyif aldım. 


Fotoğraf: Mardin, Dara

Mardin' gidipte Dara Antik Kentine gitmemek elbette ki olmazmış, arkadaşlardan öğreniyorum bunu. Bir alıntıyla link vereyim de ufak bir bilgi olsun: "Antik kentten günümüze kalıntıları gelebilen, moloz taş, tuğla ve kesme taştan yapılmış olan surlara dayanılarak çok iyi korunmuş bir kent olduğu anlaşılmaktadır." (Tıklayınız)

Dara Antik Şehrinin yanında Dara adlı bir mekan var, orada da yukarda görüldüğü gibi güzel bir ayran içtim, ben hayatımda hiç bu kadar soğuk ayran içmemiştim. Ağır olacağını düşünmüştüm ayranın; ama çok güzeldi. Öyle peynir falan kokmuyordu.

Ve tabii ki benim Mardin'de en çok sevdiğim yerler Süryani Kiliseleri oldu. Gerek tarihçesiyle, mimarisiyle gerekse temizliğiyle. Ben o kadar yer gezdim, lavabosu bu kadar temiz hiçbir yer görmedim. Ev gibiydi adeta. Size bir rehber kilisenin görebileceğiniz yerlerini gezdirip tarihçesini anlatıyor. Hemen hemen hepsinde başlangıç aynı: önceden güneşe tapan halk bu ibadet yerlerini güneşin doğuşuna göre yapıyorlar. Güneş ışığı ibadet yerine yapılmış bir delikten odaya girince ibadetlerini yapıyorlar. Sonra halk Hıristiyanlığı seçince, Hıristiyanlıkta da güneşin değeri malum, bu ibadethaneler Kiliseye çevriliyor. Hem geçmişe hem şimdiki inanca saygıyla devam ediyor her şey. Gitmişken mutlaka mum yakın.


Fotoğraf: Mardin, (Hangi Süryani Kilisesi olduğunu hatırlayamadım)

Son gün başladığım yere döndüm: Diyarbakır. Diyarbakır için söylenebilecek tek söz belki de şudur: Büyükşehir. Beklediğim nasıldı bilmiyorum; ama beklediğim gibi değildi. Her şey var, şehir çok gelişmiş, insanlar rahat... Büyükşehir işte, tek seferde. Orada da tarihi yerleri gezdik, ciğerini yedik. He bu arada bu tur boyunca sadece et yemiş olmak da ayrı bir latife. Çorbacı aradık, bulamadık falan. Elbette ki vardır. Neyse, Diyarbakır'da da surları, Keçi Burcu'nu, On Gözlü Köprüyü ve tabii ki en merak ettiğim şey olan kiliseleri gezdik. Hepsi öyleydi; ama kiliseler çok çok güzeldi. Tarihlerini, kültürlerini en iyi Hıristiyanlar koruyorlar bu topraklarda, artık buna eminim.

Diyeceğim odur ki, gezin arkadaşlar. Bu toprakları da başka yerleri de, imkân buldukça her yeri gezin. Ben öyle yapacağım. Sadece kendini bilmek insanı fakirleştiriyor, başka kültürleri başka hayatları bildikçe insan zenginleşiyor.