26 Ekim 2019 Cumartesi

Alevi Kurumları Erkek Şiddeti Konusunda Neden Susuyor? – Ceren Ataş

Yazının linki için tıklayın.

Türkiye’de kadına yönelik erkek şiddetinde yıllar içindeki artış raporlarla ortaya koyuluyor. Aslında bu şiddetteki artış mı veya görünürlük mü tartışılır. Hâlâ şiddet gördüğünü söyleyemeyen kadınların sayısı oldukça fazla; tabii ki erkeğin kadına uyguladığı şiddetin meşrulaştırıldığı ve şiddet sonrasında kadının suçlandığı yerde kadınlardan maruz kaldıkları şiddeti kolayca söylemeleri beklenemez. En akla gelen örnekte, eşini/ sevgilisini aldatan erkek, iki kadına da psikolojik şiddet uygulamıştır; ama topluma sorarsanız “erkeğin elinin kiridir”. Kadın “kadınlığını bilmemiştir”. Fiziki şiddet gören kadın “çok konuşmuştur.” vb.
Özellikle son yıllarda, feminist hareketteki kadın dayanışmasının da yükselmesi ile şiddet daha da görünür olmaya başladı. Özgecan Aslan cinayeti mesela, tüm Türkiye’nin gündemine oturdu. Her politik, inançsal, kültürel kurum gibi Alevi kurumları da bu gibi tüm toplumun ses verdiği şiddet örneklerine tepki gösterdiler. Verdiğimiz mücadele nedeniyle son bir kaç yıldır 25 Kasım Kadına Yönelik Devlet ve Erkek Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Alevi kurumlarındaki kadınlar da basın açıklaması yayınlamaya başladılar. İçerik ve protestolara katılım meselesi ise hâlâ tartışılır düzeyde… İçerikte sıklıkla erkek şiddetini meşrulaştıran ve veya açıktan “erkek şiddeti” demekten çekinen ifadeler yer almakta bu basın açıklaması metinlerinde.
Feminist kadın örgütlerinin organize ettiği protestolara Alevi kurumlarındaki kadınlar belki katıldılar; ama bunu kurum temsili olarak yapmadılar; çünkü “yapamazlardı”. Aslında tüm bunları söylerken ne demek istiyorum; Alevi kurumları erkek şiddetine karşı “dışarıdan” bir katılım gösteriyorlar, yetersiz de olsa bir başlangıç var. Dolayısıyla şiddetin varlığını kabul edip, şiddeti reddediyorlar. Lakin “dışarıdan!” ve ılıman bir şekilde.
Dışarıdan diyorum; zira Alevi kurumları kadınlara yönelik erkek şiddeti meselesini sanki Alevi toplumunda erkek şiddeti yokmuşçasına ele alıyorlar. Sadece diğer kesimlerde var olan bir yaşanmışlıkmış gibi. Halbuki mesele öyle değil, Alevi toplumunun içinde de kadına yönelik psikolojik, ekonomik, dini, siber,cinsel ve fiziksel şiddet var! Bunların hepsine verilebilecek örnekler var. Bunlar maalesef hayatın içerisindeki gerçekler; ancak Alevi erkekler, Alevi kurumlar ve kimi Alevi kadınlar bunları inkâr ediyorlar. Alevi kurumlarında çalışan kadınların yaptıkları çalışmalarda ise erkek şiddeti yazık ki henüz gündeme dahi getirilemiyor. Alevi kurumlarında erkek şiddetine karşı kadınların ortak mücadelesi oluşturulamıyor.
Öncelikle inançsal bazda şunu belirtmek gerekir; bir kadın şiddet gördüğü durumda Alevi cem erkânında şiddet gördüğü kişiyi dara kaldırıp Pir’e şikâyet edebilir ve bu şiddetin Alevi erkânında cezası vardır! Şiddet uygulayan erkek mutlaka cezalandırılır… Alevilikte bu böyledir ve böyle de olmalıdır. Eşitliği savunan bir inanç erkek şiddetini yok saymaz, kabul etmez.
Bugün Alevi kurumlarında bunun uygulandığına tanıklık etmedim. Böyle bir durumda nasıl tavır sergilenirdi, sorusunun cevabı olarak, meselenin “üstünü örtme amacıyla” şiddet uygulayan erkek kişi ile bir konuşma yapılıp konu kapatılır diye düşünüyorum. Çünkü Alevi toplumunda “erkek şiddeti yoktur(!) Aleviler aydın, demokrat, ilerici insanlardır (bu kavramların hepsini tırnak içine alıyorum) ve bu algının bozulmaması gerekir. Dolayısıyla Alevilerin mevcut markası bozulmasın diye şiddet meşrulaştırılır. Konuşulmaz bile.
Erkek şiddetinin açıkça konuşulmadığı yerde, o şiddet yeniden yeniden üretilir. Alevi kurumlar bu konuyu konuşmayarak Alevi kadınların sistematik erkek şiddetine uğramasına rızalık göstermiş oluyorlar. Bu da açıkçası biz kadınlardaki öfkeyi iyice büyütüyor.
Kadın olarak, Alevi olarak şu noktayı vurgulamalıyız; Alevi toplumunda da kadına yönelik şiddet var ve bunu ortadan kaldırmak için çalışmalıyız. Ortadan kaldırmak için ise susmak, susturmak değil; şiddeti ortaya çıkartarak onunla mücadele etmeyi amaçlamalıyız. Şiddet uygulayan erkekleri –kim olursa olsun; başkan, dede, ozan, kurum üyesi, yönetici- teşhir edip, cezalandırmak gerekir.
Genelde olduğu gibi, cinsiyetçi roller üzerinden meseleleri ele alıp, zaten şiddet gören kadını suçlu göstermek en yanlış ve bu inanca uymayan yoldur.
Gizli ya da açık cinsiyetçilerin iddia ettiği gibi Alevilerde kadına yönelik şiddet var dediğimizde Aleviliğe kötülük etmiyoruz, şiddet yoktur diyerek kadınların şiddete uğramasını savunanlar kadın düşmanlığı yapıyor.
Toplumun yarısına düşmanlık yaparak ne adil, ne demokrat, ne bilimsel ne de eşitlikçi olamazsınız. Sadece cinsiyetçi riyakârlar olabilirisiniz.
25 Kasım Kadına Yönelik Devlet ve Erkek Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken Alevi kurumlarındaki kadınların bu meseleleri daha dikkatli, doğru zeminde ve daha açıktan ele alarak mücadele etmeleri gerektiğinin altını çizmeliyiz.
Kadın kurumlarında olsun ya da olmasın, Avrupa ya da Türkiye’de olsun fark etmiyor, Alevi kadınlar bir bütündür, Alevi kadınların mücadelesi de ortak ve bütündür.
Kadın dayanışması güçlendirir.
21 Ekim 2019

1 yorum:

  1. Feministler cirkeftir ve kültür düşmanı herkes bosansin nafaka yesin para düşkünü ırz namus haysiyet yoksunudur birey olucam diye orspu oluyolar ve bunu dayatiyolar sktr git feminist ol alevilikten uzak dur kadın cinayetleri için feministler in sözü yok çünkü bunlar zaten sayenizde oluyor.

    YanıtlaSil