29 Aralık 2019 Pazar

Bize Kalan...


Hayatımda, yaşama bakışımda büyük emeği olan Elif Ananın (anneannem) ve ölmeden önce en son benimle konuşan Dursun Ali'nin (Dedem) fotoğrafı altında üç adet baston. Ağaç parçası da desem daha güzel; zira ağaçlara tapıyoruz. Kuşak kuşak, geçiyor gidiyor zaman. Sizden bize kalan...

Yol Kadındır - "Heterodoksi"


"(Heterodoksi) tanımı Alevilik ya da sonradan Alevilik adı altında toplanacak olan inançlar için doğru bir kavram değildir. Örneğin Hristiyanlıkta Protestanları, İslamda Şiiliği bu kavramla açıklamak mümkün ve doğru; oysa Alevilik kendi başın bambaşka, özgün bir inançtır. Bu yanıyla heterodoksi kavramı Aleviliği karşılamadığı gibi Alevilik bu kavramla adlandırıldığında –amaç bu olmasa da- bizzat onun inkarına, yok edilmesine, ona karşı uygulanan asimilasyon politikalarının sürdürülmesine hizmet etmiş olacaktır.

(…)

Alevilik inancında ‘yol bir sürek bindir’ olarak tanımlanır. Bu çeşitliliğe bakıldığında bırakın Aleviliğin heteredoksi oluşunu, ontolojik olarak kendi içinde heteredoksiye müsaade etmemektedir. Çünkü heteredokside bir merkez, ana akım, yani temel, asıl olan, iktidar olan bir akım vardır. Diğerleri ona göre şekillenir, tanımlanır. Alevilikte böyle tek merkez yoktur. Yol’un tüm sürekleri değerlidir, eşittir. Yol bu süreklerin birliğidir, bu süreklerin toplamıdır. Farklılıklar ise muhalefet, sapma ya da zındıklık değil, aksine Alevileri oluşturan toplumların toplumsal, kültürel ve tarihselliklerinin ürünüdür.

(…)

Ahmet Yaşar Ocak’ın da haklı olarak belirttiği gibi, peygamber sonrasındaki hilafet meselesi üzerindeki tartışmalar, kavgalar Aleviliğin değil, Şiiliğin doğuş tarihidir. Oysa söz konusu bu tez Aleviliğin Şiilikten doğduğu şeklinde yanıltıcı varsayıma dayanmaktadır. Bu ise tarihsel olguya kesinlikle uymaz. Çünkü Kerbela olmasaydı da Alevilik olacaktı. Aleviliğin kökeninin ve doğuşunun ne hilafet kavgalarıyla ne de bu kavgaların cereyan ettiği mekanla ne de zamanla uzaktan yakından en ufak bir ilişkisi yoktur."

Yol Kadındır - Gülfer Akkaya

15 Aralık 2019 Pazar

Dara Plemuriye


‎‏Qıteo verd ra ame
‎‏Deri derya verd ra, ame
‎‏Ne mekan zanme, ne şîndor ne waxt
‎‏Ya iqrar dame saa sur vere Khures de dame cı ya ki derde xo keme raqî


Aştı geldi kıtaları.
Aştı okyanusu, geldi.
Ne mekan biliriz ne sınır ne vakit.
Veririz ikrarı ya bir elmaya Khures huzurunda ya da rakıya katarız derdi.

21 Kasım 2019 Perşembe

Hiva Zeri Cemil Qocgiri - Kürtçe ( Kurmançi) - Türkçe Sözleri / Çeviri

Ruyê tê ya hîva zerî
Li alemê tevdigerî
Zöre, tu wer pir rindikî
Herkes li du te digerî


Biroşa(Beroşa) dest Zöre tijî
Giran here av dirijî
Zöre, tu xwe pir li ba meke
Herkes tera pir dibîne

Çiya yê Maran bilinde
Hêla xwe jêrîn gunde
Zöre îro ji min hizkir
Ruyê min çiqa pir rinde

Senin yüzün Altın(Sarı)Ay'dır
Tüm alemi dolaşır
Zöre, sen o kadar güzelsin ki
Herkes senin peşinde dolaşır

Zöre'nin elinde ki kova doludur
Yavaş git yoksa su dökülür
Zöre, çok salınıp dolaşma
Herkes sana çok görür

Yılan Dağı yüksektir
Aşağısı da bizim köydür
Zöre bugün beni sevmiş
Ruhum ne de çok güzelleşti

Çeviri: Ali Yağız



Xatırê Rayê Kırmançki-Türkçe Sözleri (Çeviri)

Xatırê Rayê 

Seba xatirê rayê minnete kone 
Gos hîrayenî mekerê, peyê xo meerzê 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Meyîtê ma hona hard derê, pars top meke 
La law meke meke,bêbextîye meke 
Mezelê ma vîndi bîyê, serevde meke 

Dewranê dîna mixin nîyo, çerxino 
Demê mixenetîye rocê vereno sono 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Zalimo rê beso endî minnete meke 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Layê to kî rocê oncîno ulu dîwa(n) de 

Yolun Hatırı

Yolun hatırı için minnet ediyorum 
Vurdumduymazlık yapmayın, görmemezlikten gelmeyin 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma
Ölülerimiz halen defnedilmemiş , dilenme ( pars toplama ) 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Mezarlarımız kaybolmuş , fazla görme 

Dünyanın devranı çivili değil , çarklıdır 
Muhannetlik zamanı bir gün gelir geçer 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Zalimlere minnet etme artık 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Senin de bir gün ipin çekilir ulu divanda 


Qese : Mikaîl Aslan
Muzîk : Cemîl Qoçgirî
Album : Hîva Zerî


Dağlar, Taşlar, Kızıl Akan Munzur Şahit

Dağlar, Taşlar, Kızıl Akan Munzur Şahit



Sarp dağlarla ve sarp insanlarla çevrili bir coğrafyadır Dersim. İnatçı ve mücadeleci kimliği ile yüzyıllardır gündemden bir şekilde düşmemiştir. Böyle bakıldığında bilinir ki direnişin olduğu kadar acının ve zulmün de adıdır Dersim.
Bu isme dair yazılan-söylenen eserlerin pek çoğunun temasını bunlar oluşturur; ibadet, cenaze, yazılı ve sözlü eserler hep bu iki kanaldan beslenir. İncelendiğinde görülüyor ki bölgenin her yerini kaplayan dağlar, her alanına yayılan sular nelere şahitlik etmiştir ki doğaya dair halk söylenceleri dahi dertlidir!
Çok fazla zulüm diyoruz; çünkü 1930’lu yıllarda, tertele, katliam ve veya soykırım olarak tanımlanacak o günlerde, Dersimli kadınların bir kısmı tecavüze uğramamak için intihar etmiş, bir kısmı onlarca insan yakalanmasın diye kendi çocuğunu boğmuş bir kısmı aklını kaybetmiş… Kız çocukları subaylara verilmiş, saçları kazıtılmış, ailelerinden, köklerinden kopartılıp bir “asker” formatına büründürülmüş.
Göç edenler ise bir kelimesini bilmedikleri bir dil ve kendilerine “Bunlar insan mı?” diye bakan insanların içine düşmüşler. Kimisi kardeşlerinin yakıldığını görmüş, kimisi kurşunların yağmur gibi yağdığını. Bunların hepsi miras olmuş dünyanın farklı farklı bölgelerine sürgün edilen Dersimlilere.
Herkesin elbet vardır bir anısı, bir anlatısı.
Sarp dağlar, sarp insanlar ve tahammülü imkansız yaşanmışlıklar. “Dersim” bugün insanların yarattığı algıdan çok uzak bir gerçeklik bana göre. Bir nebze muhalif, sol görüşlü ve direngen olmak kimliği üzerinden Dersim’i tanımlamak, 62 rakamını markalaştırmak, oraya gidip fotoğraflar çektirmek ve daha niceleri. Bunların hepsi güzel veya yapılabilir. Peki kılamlardaki Dersim’i ne yapacağız? Bir kelime Kırmançki bilmezken, kimlik karmaşası içinde boğulurken, Dersim’i ne yapacağız? Çektirilen fotoğrafların aşağısında, cesetlerin kapladığı, her yerin kandan kıpkırmızı olduğu toprakları ne yapacağız?
Bugün plaj olarak kullanılan, turizme pazarlanan o plajlarda bir zamanlar Dersim’de katledilen insanların mezarıydı, kefensiz! Duymak isteyene çığlıklar hâlâ oradadır. Görmek isteyene orası hâlâ kızıldır. Pes etmeyenlerin duruşu oradadır.
Peki bugün yaşatılan kimlik acaba bu gerçekliği karşılıyor mu? Kendi kültürüne, inancına, tarihine bu denli yabancılaşmış insanların varlığı beni düşündürüyor. Tecavüzden kaçmak için intihar eden kadınlar bugün bu yabancılaşmayı, bu yozlaşmayı hayal edebilirler miydi?
Seyit Rıza hile ve yalanlarla baş edemeyip, diz çökmeden, kendi idam sehpasına kendisi tekme atarak ölmüş bir önder olarak, bu mirası görmeli miydi?
15 Kasım 1937’de öldürülen Sey Rıza ve nice Dersim insanlarını saygıyla anıyorum.
Yabancılaşmadan, uzaklaşmadan, Dersim’deki her ağaca itikat ile…
15 Kasım 2019

26 Ekim 2019 Cumartesi

Alevi Kurumları Erkek Şiddeti Konusunda Neden Susuyor? – Ceren Ataş

Yazının linki için tıklayın.

Türkiye’de kadına yönelik erkek şiddetinde yıllar içindeki artış raporlarla ortaya koyuluyor. Aslında bu şiddetteki artış mı veya görünürlük mü tartışılır. Hâlâ şiddet gördüğünü söyleyemeyen kadınların sayısı oldukça fazla; tabii ki erkeğin kadına uyguladığı şiddetin meşrulaştırıldığı ve şiddet sonrasında kadının suçlandığı yerde kadınlardan maruz kaldıkları şiddeti kolayca söylemeleri beklenemez. En akla gelen örnekte, eşini/ sevgilisini aldatan erkek, iki kadına da psikolojik şiddet uygulamıştır; ama topluma sorarsanız “erkeğin elinin kiridir”. Kadın “kadınlığını bilmemiştir”. Fiziki şiddet gören kadın “çok konuşmuştur.” vb.
Özellikle son yıllarda, feminist hareketteki kadın dayanışmasının da yükselmesi ile şiddet daha da görünür olmaya başladı. Özgecan Aslan cinayeti mesela, tüm Türkiye’nin gündemine oturdu. Her politik, inançsal, kültürel kurum gibi Alevi kurumları da bu gibi tüm toplumun ses verdiği şiddet örneklerine tepki gösterdiler. Verdiğimiz mücadele nedeniyle son bir kaç yıldır 25 Kasım Kadına Yönelik Devlet ve Erkek Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Alevi kurumlarındaki kadınlar da basın açıklaması yayınlamaya başladılar. İçerik ve protestolara katılım meselesi ise hâlâ tartışılır düzeyde… İçerikte sıklıkla erkek şiddetini meşrulaştıran ve veya açıktan “erkek şiddeti” demekten çekinen ifadeler yer almakta bu basın açıklaması metinlerinde.
Feminist kadın örgütlerinin organize ettiği protestolara Alevi kurumlarındaki kadınlar belki katıldılar; ama bunu kurum temsili olarak yapmadılar; çünkü “yapamazlardı”. Aslında tüm bunları söylerken ne demek istiyorum; Alevi kurumları erkek şiddetine karşı “dışarıdan” bir katılım gösteriyorlar, yetersiz de olsa bir başlangıç var. Dolayısıyla şiddetin varlığını kabul edip, şiddeti reddediyorlar. Lakin “dışarıdan!” ve ılıman bir şekilde.
Dışarıdan diyorum; zira Alevi kurumları kadınlara yönelik erkek şiddeti meselesini sanki Alevi toplumunda erkek şiddeti yokmuşçasına ele alıyorlar. Sadece diğer kesimlerde var olan bir yaşanmışlıkmış gibi. Halbuki mesele öyle değil, Alevi toplumunun içinde de kadına yönelik psikolojik, ekonomik, dini, siber,cinsel ve fiziksel şiddet var! Bunların hepsine verilebilecek örnekler var. Bunlar maalesef hayatın içerisindeki gerçekler; ancak Alevi erkekler, Alevi kurumlar ve kimi Alevi kadınlar bunları inkâr ediyorlar. Alevi kurumlarında çalışan kadınların yaptıkları çalışmalarda ise erkek şiddeti yazık ki henüz gündeme dahi getirilemiyor. Alevi kurumlarında erkek şiddetine karşı kadınların ortak mücadelesi oluşturulamıyor.
Öncelikle inançsal bazda şunu belirtmek gerekir; bir kadın şiddet gördüğü durumda Alevi cem erkânında şiddet gördüğü kişiyi dara kaldırıp Pir’e şikâyet edebilir ve bu şiddetin Alevi erkânında cezası vardır! Şiddet uygulayan erkek mutlaka cezalandırılır… Alevilikte bu böyledir ve böyle de olmalıdır. Eşitliği savunan bir inanç erkek şiddetini yok saymaz, kabul etmez.
Bugün Alevi kurumlarında bunun uygulandığına tanıklık etmedim. Böyle bir durumda nasıl tavır sergilenirdi, sorusunun cevabı olarak, meselenin “üstünü örtme amacıyla” şiddet uygulayan erkek kişi ile bir konuşma yapılıp konu kapatılır diye düşünüyorum. Çünkü Alevi toplumunda “erkek şiddeti yoktur(!) Aleviler aydın, demokrat, ilerici insanlardır (bu kavramların hepsini tırnak içine alıyorum) ve bu algının bozulmaması gerekir. Dolayısıyla Alevilerin mevcut markası bozulmasın diye şiddet meşrulaştırılır. Konuşulmaz bile.
Erkek şiddetinin açıkça konuşulmadığı yerde, o şiddet yeniden yeniden üretilir. Alevi kurumlar bu konuyu konuşmayarak Alevi kadınların sistematik erkek şiddetine uğramasına rızalık göstermiş oluyorlar. Bu da açıkçası biz kadınlardaki öfkeyi iyice büyütüyor.
Kadın olarak, Alevi olarak şu noktayı vurgulamalıyız; Alevi toplumunda da kadına yönelik şiddet var ve bunu ortadan kaldırmak için çalışmalıyız. Ortadan kaldırmak için ise susmak, susturmak değil; şiddeti ortaya çıkartarak onunla mücadele etmeyi amaçlamalıyız. Şiddet uygulayan erkekleri –kim olursa olsun; başkan, dede, ozan, kurum üyesi, yönetici- teşhir edip, cezalandırmak gerekir.
Genelde olduğu gibi, cinsiyetçi roller üzerinden meseleleri ele alıp, zaten şiddet gören kadını suçlu göstermek en yanlış ve bu inanca uymayan yoldur.
Gizli ya da açık cinsiyetçilerin iddia ettiği gibi Alevilerde kadına yönelik şiddet var dediğimizde Aleviliğe kötülük etmiyoruz, şiddet yoktur diyerek kadınların şiddete uğramasını savunanlar kadın düşmanlığı yapıyor.
Toplumun yarısına düşmanlık yaparak ne adil, ne demokrat, ne bilimsel ne de eşitlikçi olamazsınız. Sadece cinsiyetçi riyakârlar olabilirisiniz.
25 Kasım Kadına Yönelik Devlet ve Erkek Şiddetine Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken Alevi kurumlarındaki kadınların bu meseleleri daha dikkatli, doğru zeminde ve daha açıktan ele alarak mücadele etmeleri gerektiğinin altını çizmeliyiz.
Kadın kurumlarında olsun ya da olmasın, Avrupa ya da Türkiye’de olsun fark etmiyor, Alevi kadınlar bir bütündür, Alevi kadınların mücadelesi de ortak ve bütündür.
Kadın dayanışması güçlendirir.
21 Ekim 2019

Alevilerde Kadınlar Eşittir Söylemine İtirazlar II – Ceren Ataş

Yazının linki için tıklayın.

Aleviler arasında kadın sorunu üzerine yaygın söylemler genellikle Alevilerde kadının yeri ayrıdır, bizde kadınlar eşittir, rahattır vb. olumlu yargılar üzerine kuruludur. Son yıllarda Alevi kadınlar arasında buna itiraz eden seslerde artış var.
Sivil Sayfalar internet sitesi “Alevilerde kadınlar eşittir” söylemini sorgulayan Alevi kadınlarla yaptığı söyleşi dizisine Ceren Ataş ile devam ediyor.

Hatırlatmak gerekirse, itiraz var dediğimiz yargılar: Alevilerde kadının yeri ayrıdır, bizde kadınlar eşittir, rahattır vb. söylemler. Alevilerin çoğu için kadın sorunu, Alevilerle ilgilisi olmayan bir konu. Oysa, siyasette ya da sivil toplumda etkin pozisyonlarda ya da Alevi kanaat önderleri arasında kadınlara pek rastlamıyor oluşumuz Alevi kadınların eşitlik konusunda nasıl bir yerde durduğu konusunda soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Alevi kadınlarla ve Alevi kadınlara yönelik çalışma yapanlarla gerçekleştirilen söyleşi dizisinin ilkinde Gülfer Akkaya ile konuşulmuştu. İkincisini yine bu konularda çalışan, eyleyen, yazan, araştırma yapan genç bir Alevi kadın ile, Ceren Ataş ile konuşuldu.
Önce 17+ Alevi Kadınlar ile başlayalım, kısaca bahseder misin bize? Sen nasıl dahil oldun?
17+ Alevi Kadınlar’la basın açıklamasıyla haberdar oldum. Alevi toplumunda var olan kadın erkek eşitsizliğine karşı duran, Alevilik inancının dişil bir inanç olduğunu, özünün böyle olduğunu savunan bir oluşum. 2015 yılında duyuruldu bu oluşum. Esasında çok güzel işler yapabiliriz, paneller, çalışmalar; ancak mevcut “feminist” algısı nedeniyle bize yönelik Alevilerde bir önyargı var. 17+ Alevi Kadınlar’ın ortaya attığı fikirler üzerinden söylem geliştiriyorlar, projeler üretiyorlar; ama 17+ Alevi Kadınlar ile temasa geçmiyorlar. Fikirlerin benimsenmesi güzel bir şey elbette, bu sevindirici; lâkin görmezden gelmeye çalışmak ve veya üzerimize basmaya çabalamak hoş değil.
Kaç kişi mesela?
Üye olarak 23 kişi; İstanbul’da aktif dört kişi var. Türkiye’nin diğer şehirlerinde Alevi kurumlarında çalışan pek çok kadın arkadaşımız var. Son zamanlarda özellikle Avrupa’dan çok arkadaşımız aramıza katıldı. Sanırım en çok desteği yurtdışından görüyoruz. Her etkinlikten sonra aramıza katılan arkadaşlarımız olur.
Nasıl kuruldu?
Gülfer Akkaya’nın fikri bu, bir çağrı yapıyor ve arkasından kadınlar bir araya geliyorlar. İlk Ankara’da toplanmışlar sonra bunu çoğaltmışlar. Ben kurulum aşamasında dahil olmadım, duymamıştım. 8 Mart’ta yaptıkları duyuru ile dahil oldum.
Niye dahil oldun?
C: Alevi kurumlarında aktif rolü olan birisiydim, aynı zamanda akademik kariyer de yapıyordum. Alevilik inancına dair okumalar yaptığım bir dönemdi. Zaten feministtim; ancak nedense Aleviliğin hali hazırda var olan “biz zaten eşitiz” düşüncesi elinizi kolunuzu bağlayabiliyor. Farkındalığım oluşmamış. Gülfer Akkaya’nın kitabını okudum ve onunla tanıştım. Gittiğim kurumlara daha farklı bakmaya başladım; yönetimlerdeki erkek çoğunluğu, kadınların emekçi olması ancak kesinlikle geri plana atılmaları, Pir Anaların silinmişliği… Herkesin Can olarak nitelendirildiği eşitliğin olduğu bir ibadethaneye girdiğimi düşünürken kadınların her gün yok edildiği erkekleşen bir toplumun varlığını gördüm.
Kendini feminist olarak tanımlıyor ve Alevi kimliğini de sahipleniyorsun?
Evet feminist olarak tanımlıyor ve Alevi inancını benimsiyorum; ama bu Alevilik teorisi ile çelişen bir durum değil. Alevilikte kadın erkek eşittir, inanç önderi hem Ana’dır hem Dede’dir. Cinsiyet ayrımı veya toplumsal roller yoktur Alevilikte. Ne kadar kadın varsa o kadar erkek vardır, bu ikisi birbirinden ayrı düşünülemez.
Anadolu’da pek çok kadın evliya sonradan erkekmiş gibi aktarılmış, kadın ozanların adları silinmiş… Esasında kültürümüzde de çok büyük bir kadın zenginliği var. Bu konuda aslında feminist bir mücadele vermemiz gerekiyor. Çünkü bu inanç bizim inancımız, erkekler gelmiş bunun üstüne konmuş. Bunun pek çok sebebi vardır da, genel olarak Türkiye’nin de muhafazakarlaşmasıyla paralel giden bir süreç bu diye düşünüyorum. Bir gün bir Alevi kurumunda şunu gördüm, belediyeden bir belediye başkanı gelmiş, kurumdakiler de onunla çay içiyorlar. Normalde oturdukları yer her zaman kadın erkek karışık oturdukları, sohbet ettikleri bir yer. Belediye başkanı gelince bütün kadınları mutfağa göndermişler, erkek erkeğe oturuyorlar. Bu aslını inkâr, ikiyüzlülük değildir de nedir? Dediğim gibi feminizmin Alevilikle çelişen hiçbir yönü yok, Alevilerle çelişen yanı var.
Peki bu feminist olarak kendini tanımlaman tepki alıyor mu Alevi camiasında?
Tabii ki alıyor; özellikle feminizmi erkek düşmanlığı olarak algıladıkları için. Direkt tepki bu oluyor, sanki ben onlara düşmanım. İkincisi de Alevilik üzerinden geliyorlar, “Biz Canız sen neden ayrımcılık yapıyorsun” diye. Can olduğumuz şimdi mi aklınıza geldi? Can olduğumuz için zaten feministim diyorum. Argümansız, öylesine saldıranlar da çok oluyor.
Kaygılarının ne olduğunu düşünüyorsun bu saldırıların?
Koltuk derdi. Aleviliğin bugünlere kadar gelmesinde kadınların emeği çok. Bakın Alevi kurumlarından kadınlar bir saat ellerini çekseler tüm işler aksar. Kadınlara muhtaçlar ve onların oradaki gücünden korkuyorlar. Birincisi iktidar olma derdi. İkincisi de Alevilerin genel olarak toplumdan kabul görmek istemesi ve buna bağlı olarak riyakar davranmaları. Alevi olmayan toplumlara, özellikle Sunnilere, “Biz de sizdeniz, biz zaten aynıyız” deme ihtiyaçları var. Kendilerini tanıtmak yerine, kendilerini “tanımlandırıyorlar”. E bu noktada devşirilmenin ilk yolu kadından geçiyor, kadını silersek Alevilik özgünlüğünü kaybeder.
Peki sence nasıl? Önce inançsal boyutları konuşalım, önce Alevilikte kadın nasıl diye konuşalım, sonra Alevilerde kadın nasıl diye konuşalım.
Alevilikte kadın ilk yaratılan, nur. Fatma Ana sırrı… Alevilik inancı kadıncıl ögelerle donanmış durumda. Asla cinsiyetçi değil. Alevilik “kadın annedir” demez, kadını kısıtlamaz. Ali Şeriati’de okumuştum, Fatma Ana için Hüseyin’in annesi, Muhammed’in kızı, Ali’nin eşi diyorlar; hayır, Fatma Fatma’dır! Kadın kadındır bundan ötesi yok. İnancın kalıntıları da böyle, Anadolu’da pek çok kadın ziyaretinin bir erkek olarak anıldığını düşünüyoruz, Gülfer Akkaya bunu araştırıyor hattâ Yol Kadındır kitabında değindi. Gelelim Alevilerde kadına; annelik üzerinden kadınlara bir kutsallık verildiğini zannediyorlar; ancak yaptıkları şey kadını kısıtlamak. Kadının kadınlığını elinden almak.
Mesela en basiti şu anda Alevilik pratiğini karşılaştırıyoruz ya, cem erkanı esnasında postta yalnız Dede oturuyor; ama Ana’sız Dede, Dede’siz Ana olmaz ki. Cemde Ana ve Dede beraber oturmalı o posta. Aleviliğe tamamen aykırı bir hadise şu an her yeri sarmış durumda.
Kadın ama karısı olarak?
Hayır, karısı olarak oturmuyor o posta. Pir Ana ve Pir Dede bir soydan geliyor, ocak soyundan. Kadının erkek üzerinden gelen bir kutsiyeti yok. Kutsal olan soy; kadınıyla erkeğiyle. Kadının kendisi de o soydan geldiğinden, genelde bu ocaklar, ocak aileleri yine o ocak aileleri ile evlenirlerdi. Bu gelenek artık eskisi kadar uygulanmıyor tabii. Demek istediğim Ana’nın, Dede’nin karısı olması ile alakalı bir durum değil onun posta oturması. Bir Ana tek de oturur posta; ama Alevilik kadın ile erkeği birlikte ister. Günümüzde Cemevlerinde Dede posta oturur, Ana herhangi bir yerdedir veya cemevinde bir yerde sohbet edilen bir figürdür. Hak ettiği saygıyı görmüyor Analar. Kravatları yok ya belki ondandır.

Başka pratikle ilgili ne tür gözlemleriniz var mesela bu söylediğiniz daha çok cem evleri ve dergahlara yönelik gözlemler. Ev içinde nasıl? Bizim kızlarımız rahattır, kadınlarımız el üstündedir gibi söylemlerde de bir eşitlik vurgusu var gerçekten öyle mi?
Alevi kurumlarında veya toplumunda Alevi kadınlar ile Sunni kadınları karşılaştırma var. Bunu doğru bulmadığımı baştan söyleyeyim de… Özgürlük başka bir toplumun özgürlüğü üzerinden tanımlanamaz.
Öyle olsa dahi, Sunni kadınların son senelerde iş hayatına katılımındaki artışı görmezden mi gelelim? Bu sevindirici bir şey elbette; lâkin dediğim gibi özgürlük böyle bir başkasını kötüleyerek gösterilmez. 
Evin içinde ne durumdayız? Sofrayı kim kuruyor, yemeği kim yapıyor? Kadın da erkek de çalışıyorsa, eve gelindiğinde ev işçiliği yalnız kadına mı kalıyor?
Toplumsal roller genelde Türkiye’de nasılsa Alevi haneleri içerisinde de aynı o şekilde. Eşitlik dediğimiz bir söylem sadece. Gördüğüm kadarıyla eğitim seviyesi de pek iyi değil çalışma seviyesi de. Genç yaşta evlilikler var. Öyle zannedildiği gibi bir sosyal eşitlik söz konusu değil.
Çalışma hayatına katılım da bir mesele? Alevilik araştırmalarına başlamadan önce daha farklı düşünüyordum, Alevilerde farklıdır diye, öyle olmadığını ben de gördüm. Niye öyle sence? Niye çalışma hayatına katılamıyor Alevi kadınlar?
Evdeki erkeğin paraya ihtiyacı varsa kadını mecbur çalıştırmaya! Kadınların iş hayatında girişken olmaması da baskılanmışlıkla alakalı. Bu erkek egemen zihniyetle yetişen, kendisine benimsettirilen rollerle kısıtlanmış kadınlardan girişkenlik beklemek zor. Annelik kutsanıyor, kadınlar da onun kutsallığına dayanıyorlar. Çalışsa dahi evlenip çocuk dünyaya getirdiğinde iş hayatını bırakan kadınlar var.
Eğitimde peki durum ne?
Eğitimde acaba yöresel bir şey var mıdır diye çok düşündüm çünkü mesela Dersim’deki durum çok farklıydı. İyi bir eğitim düzeyi var, çalışma düzeyi iyi durumda; ama diğer Alevi çevrelerine girdiğim zaman gördüklerim aynı şekilde değildi. Eğitimde oranında düşüklük var. Üniversite tercih edilmemiş mesela. Evet üniversite mezunu da olan var ama zannedildiği kadar çok değil, Alevi çocukları okumuştur, hep okurlar algısını doğru bulmuyorum, karşılığı yok.
Peki bildiğin en başarılı Alevi kadınlar kimler mesela aklına kimler geliyor başarılı Alevi kadınlar deyince?
Ayfer Karakaya, yurtdışında bir araştırmacı. Seval Eroğlu, hem akademik çalışmaları var hem müzik alanında çalışmaları var. Aktivizm konusunda Sevim Yalıncakoğlu var, pek çok kurumda çalıştı, bir ara Alevi Bektaşi Federasyonu’nda başkan yardımcısıydı. Aynur Doğan var, dünyada tanınıyor artık. En son olarak da çalışma arkadaşım Gülfer Akkaya, Alevilikte kadın konusunda kalıcı eserler bıraktı, daha da bırakacak çok değerli bir araştırmacı. Buraya aslında pek çok kadın yazılmalıdır ancak affola sorulunca aklıma ilk gelenleri söyledim, hepsi çok kıymetli onların.
İş dünyasında var mı?
Aklıma gelmedi;  ama zaten şöyle bir şey var, Alevi kimliği ile beraber bir yerde yükselmeniz çok mümkün değil.
Siyasette var mı?
Alevi olup siyasette aktif olan var da direkt Alevilik üzerinden kimi söylesek tam oturmaz sanki… Sabahat Akkiraz var, Gültan Kışanak var, Sebahat Tuncel var…
Bir yandan da Diyarbakır gibi bir yerde belediye başkanı bir Alevi olmuş oldu yani hiç o konuşuluyor mu mesela Aleviler arasında?
Bu konuşuldu elbette, hattâ tırnak içerisinde söylüyorum, muhafazakar bir şehirde Alevi bir kadın başkan seçildi dendi. Ancak ben öyle düşünmüyorum, Gültan Kışanak Alevilik adına çalışmaları olan bir politikacı değildi, onun siyaseti Kürt siyasetiydi ve bence kazanımı buradan oldu. Bu elbette ki iyi bir şey yanlış anlaşılmasın; ancak Alevilere dair değil bana kalırsa.
Peki feminist Alevi olarak neyi değiştirmeyi hedefliyorsunuz?
17+ Alevi Kadınlar Alevileri değiştirmeyi değil, Alevileri özüne döndürmeyi hedefliyoruz. Çalışmalar başlatmak, kadınların birliğini sağlamak, kurumlarda güçlenmek istiyoruz. Alevi kadınlar var olduklarını göstersinler, emekleri değer görsün. Analar posta yeniden otursun! Kadınlar mutfaktan çıksınlar artık. Alevice yaşansın.
Bunları yaparken ne tür tepkilerle karşılaşıyorsun?
Çok klasik, “Biz zaten canız buna ne gerek var.”
Kim diyor bunu?
Mesela gittiğim derneklerde ne çalıştığımı sorduklarında Alevi kadınlar diyorum, buna ne gerek var, ayrımcılık yapıyorsunuz diyorlar. İnternette gördüm, Alevilerin kurulları, toplantıları oluyor, fotoğraf paylaşıyorlar oradan. Ben hiç üşenmem altına hemen yazarım “Hiç kadın yok mu aranızda” diye. Bunu üşenmem her defasında yaparım ve bana hep mesaj gelir, “Sen erkek düşmanısın, biz canız, sen ayırıyorsun” tarzında. Hepsine aynı şeyi söylüyorum, Aleviler ibadet ederken Candır, eşittir, cinsiyetsizdir; ama dışarıda, toplantı esnasında can değiliz diyorum. Feminist kimliğini söylediğiniz zaman gençlerde bile bazen oluyor, “senin erkek arkadaşın oluyor mu” diye soruyorlar. Feminizmi nasıl algılıyorlarsa, bunu gençlerin söylemesi ilginç geliyor.
Niye böyle bir soru soruyorlar sence?
Büyük ihtimalle erkek düşmanı olduğumu düşünüyorlar. Kadın olmanın toplumda zorunlulukları vardır…
Sosyal medyada Alevi gençleri nasıl buluyorsun takip ediyor musun? Orada daha erkekler mi kadınlar mı var?
Bunu ölçmek lazım bilmiyorum. Sosyal medyada şimdi düşününce daha çok Alevi fenomenlerin çoğu erkek.
Kim var mesela?
RedAlevi vardı, Aleviyim vardı, birkaç tane hesap var, Kürt ve Türk milliyetçisi Aleviler de var takip etmediğimden adları aklıma gelmedi; ama onların dili çok erkek olduğundan kullanıcının erkek olduğunu anlayabiliyorsun. Kadın olup fenomen olan biri var “eskilibas”. Gülfer Akkaya tanınıyor zaten. Genelde bakınca Alevilerle ilgili bir hashtag açıldığında tıkladığınızda önünüze düşenler erkekler, dilden anlıyoruz.
Anonim olmayan kendi kimliğiyle Alevi olduğunu belli eden kadınlar var mı?
Ben varım galiba yani böyle söylemek değişik ama. Başka aklıma gelmiyor. Ünlü olmayıp fenomen olan ben olurum.
Hep olumsuz taraflarını konuştuk ya Alevilerde kadının daha iyi olduğu yanlar var mı? Alevi kadınların durumunun toplumun geneline göre iyi olduğu yanlar var mı?
Diğer toplumlarla kıyaslamayı doğru bulmuyorum esasında. Şunu söyleyebilirim, Alevilik inancı kadın erkek eşitliğini benimseten bir inanç olduğu için Alevi kadınların desteği sağlam yerden. Kalkıp bunu kimse inkâr edemez. Erkekler içten içe kadınların haklı olduklarını biliyorlar. Bu kadar erkekleşmeye rağmen kaybetmiyoruz. Cemevlerinde erkekler istedikleri kadar yönetimde var olsunlar işler kadının emeği ile oluyor, kadınlara muhtaçlar ve Alevi erkekler bunun da en iyi bilenler.
Çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
28 Mart 2018
http://www.sivilsayfalar.org

18 Ekim 2019 Cuma

Alevi Cenaze Erkanlarına Yönelik Birkaç Soru



Büyük şehirlerde yaşayan Alevilere “Sizin için cemevi nedir?” diye sorarsanız belli cevaplar alacaksınızdır. Cemevlerinin ibadethane olmasının yanında inancın ve değerlerin yok olmaması adına ayakta duran yer… Bir de şunu duyacaksınız, eğer soruyu soran kişi olarak Aleviyseniz; “Eskiden cenazelerimiz camiden kalkıyordu, bugün cemevinden. Cemevinin bize tek yararı budur.” 
Evet, bu cevabı muhtemelen yalnız bir Alevi bir Aleviye söyleyecektir. Bunu anlamak ise güç değil, kapalı toplumların kendilerince “dışarıya” vermedikleri sırlar vardır. Peki bunu neden yazıyorum? Çünkü artık sır diye bir şey kalmadı. İbadet esnasında canlı yayınların yapıldığı, inancın dönüştürüldüğü bir yerde kimse sırdan bahsedemez, öyle değil mi?

Gelelim cenaze meselesine: çok uzun zamanlar Alevi cenazeleri, Alevileri temsil eden bir ibadethane olmadığı ve veya ibadethane kabul görmediği için camiden kaldırılıyor. Dolayısıyla cenaze nedeniyle binlerce Alevi cenaze namazı kılıyor… Neyse ki bugün cemevleri var da herkes kendi inanç ritüelini gerçekleştiriyor(!) Bu cümleyi yazarken gülümsedim; çünkü örneğin İstanbul’da pek çok cemevinde cenazeye katıldım ve burada tecrübe ettiklerim, yazdığım o cümleyi çürütecek durumda.

Cenaze namazı mı, cenaze erkanı mı?

Bugün cemevlerindeki cenazelerde Türkçe veya Arapça erkan görülüyor. Esasen Hakka yürüyen canın anadili ne ise (Türkçe, Kürtçe gibi) o dilde ibadet yapılmalı ve belki köylerde anadilde Hakka yürüme erkanı bu şekilde yapılıyordur; ancak şehirlerde değil! Bu anlamda şehirlerde Türkçe cenaze erkanı bir kazanım olarak görülüyor; ancak sadece Türkçe erkan yapılması salt bir kazanım olarak algılanamaz, Türkçe kelimeler ile ne söylendiğine bakmak gerekiyor. 
En son katıldığım cenaze erkanı da Türkçeydi. Cemevi bahçesine dizilen insanlar, tabutun meydana getirilmesi ile yerlerini aldılar. Bütün erkekler tabutun önüne dizildi ve kadınlara cenazeye katılacak alan bırakmadılar… Sanki erkana sadece erkekler katılabilirmiş gibi. Dede de elindeki mikrofonu “Kadınlara yer açalım, biz canız, beraber ibadet ediyoruz” demek yerine şu şekilde kullandı: “Merak etmeyin bizim cenazemiz de aynıdır, sadece Türkçe okuyoruz. Başka hiçbir değişiklik yok.” Burada Dede Sünnilere sesleniyordu. 200’ü aşkın kişinin olduğu cenazede toplasanız 10 kişi Alevi değildi… Daha da ilginci Dede açık açık “Biz Türkçe cenaze namazı kılıyoruz” diyordu, söylediği buydu. Öyle de oldu. Sırayla ayetler, dualar okudu, namazda olduğu gibi sağ ve sol tarafı selamlattı ve bitirdi. 
Benim kimsenin kıldığı namaza lafım yok; her inanç talibi o inancın gereğini yerine getirmeli. Sünni namaz kılmalı, Alevi cem yapmalı… Ancak Alevi kendi ibadeti yerine bir başka ibadeti “kendi ibadetiymiş” gibi yapıyorsa burada bir sorun var, öyle değil mi? Biz buna asimilasyon diyoruz ve bu asimilasyonu da en iyi Dede-kurum ikilisi yapıyor. Peki madem cenazede namaz kılınacak, cemevleri neden var? Cami ile cemevi herhangi bir inanç çeşitliliği/ farklılığı göstermeyecekse, cemevleri neden var? Sahiden soruyorum, cemevleri neden var?
Not: Eskiden cenaze erkanlarının nasıl yapıldığına dair bir araştırmam var. Umarım kısa sürede yayınlama şansım olur. Ancak peşin peşin söyleyeyim, bugün cemevlerinde yapılan erkan ile alakası yok.

29 Eylül 2019 Pazar

Alevilikte Başörtüsü Yok - Ceren Ataş

Kara çarşaflı bir kız çocuğu gördüğünde muhakkak ona “yobaz” diyecek olan insanlar cemevlerinde neden küçük kız çocuklarının başını örtüyor?
Alevi kadınlar olarak Cemevlerinde yaşadığımız deneyimler, Alevi toplumunun aynası olmuştur; çünkü toplumun, erk iktidarından en büyük nasibi elbette ki kadınlar ve gizli bir kimlik olarak eşcinseller almakta. Bir süredir kendi katılımım ve sosyal paylaşım sitelerinden gözlemlediğim üzere daha çok İstanbul’da; ama genelde Türkiye’de bulunan cemevlerinde kadınların kıyafetleri ile ilgili değinmek istediğim noktalar var.
Öncelikle pek çok deyişte, sözlü kültürde belirtildiği gibi Alevi inancı “baş açık, yalın ayak” olunmasını ister. Buradaki baş açıklık tam da anlaşıldığı gibi, başörtüsü olmamasıdır; ancak bugün özellikle kendi bulunduğum şehir olan İstanbul’daki cemevlerinde kadınların başörtüsü takması ya zorunludur ya zorunlu değildir ama kişi uyarılır. Başörtüsüz ceme giren kadınlar muhakkak kadınlar ve erkekler tarafından uyarılır. Kişisel bir deneyimimi burada yazayım; bir gün cem erkanına gitmiş, en ön sıraya oturmuştum. Başım açık ve tırnaklarım ojeliydi ki ben hiç başımı örtmedim cemevinde. Postta oturan Dede, “Sultanahmet Camiine giden turistler, Hıristiyanlar oraya saygılarından başlarını örtüyorlar. Siz bilirsiniz tabii; ama saygıdır baş örtülür. Onlar örtüyor” demişti. Tabii sonra orada bulunan insanların yadırgayıcı gözlerine maruz kalmıştım. Cem bittikten sonra Dede’nin yanına gittim, beni görür görmez “Üzerinize alınmayın” dedi. Başı açık kişilerin belli olduğunu, dolayısıyla üzerime alınmadığımı, direkt olarak bana/bize dediğini bildiğimi söyledim, bir de ekledim; Sultanahmet Camiisine başörtüsüz girmek yasak, yani kimse saygısından/ hoşgörüsünden başını örtmüyor.
Diğer yandan İstanbul’daki cemevlerinde hizmet alan kadınların başörtüsü takmak zorunluluğu olduğu gibi, uzun kollu giyinmeleri, pantolon giyinmemeleri, etekle semah dönmeleri gerekiyor. Alevi inancında bu yazdıklarımın hiçbiri yok. Kadınlara ve erkeklere hiçbir kıyafet dayatması olmadığı gibi; aksine “baş açık yalın ayak divana durulur.” Alevi toplumu tam da bu yüzden dışarıdan cinsel içerikli iftiralara maruz kalmıştır; çünkü ibadetinde kadınla erkek birdir, kadın istediği gibi giyinir. Maalesef toplum, bugün bu tarz iftiralara karşı kendi kimliğini, duruşunu korumak yerine kadının kıyafetlerini kapatmaya, kadını belli rollere hapsetmeye meyyal olmuştur.
Bir başka yerden bakarsak; sokakta başörtülü, kara çarşaflı bir kız çocuğu gördüğünde muhakkak ona “yobaz” diyecek olan insanlar cemevlerinde neden küçük kız çocuklarının başını örtüyor? Kız çocuğunu, kadını cinsel bir obje olarak görüp, onu kısıtlayan bu kültürü alıp neden cemevine sokuyor? Aleviler, erkekleştikçe kime benziyorlar? Bunun sorumlusu %100 erkeklerden oluşan, zihniyeti de erkek olan Alevi kurumları, temsilcileri, kanaat önderleri, araştırmacıları, Dedeler değil de kim? Bu nokta ile yüzleşilecek mi? Yoksa kadını kapatmaya, yobazlaşmaya devam mı edilecek?

3 Eylül 2019 Salı

Mezela Seyde Mi Türkçe Sözleri




Ezo şune diyarê mezala Seyîdê xo
Çîçegî bîyê têra, vana cenet o
Mi kelê xo birna xo rê vineto
Seyidê mi naleno xorî ve xorî

Cer hardê dewres o, cor asmeno kewe
Çimanê ma nêdiyo hewnêde sewe
Tomir bijêr şorî dewe ve dewe
Belka ve lawika sodir kerî

Mezarına gittim, Seyidimin
Çiçekler açmış, cennet dersin
Durdum, niyaz eyledim
Seyidim inler, derin derin

Aşağıda kara toprak, yukarıda mavi gök
Gözlerimiz görmedi, gece uykusu
Sazımı alıp gideyim köyden köye 
Belki türkülerle sabah ederim

Türkçeye çeviri: Mehmet Tüzün

19 Temmuz 2019 Cuma

Suruç Katliamı



Bomba patladığında yerde görülen iki kadın,
can verirken bile dayanışma halindeler.
Öldürebilir misiniz bu duyguyu, inancı, direnci?! #SuruçKatliamı

9 Haziran 2019 Pazar

Homofobi


Kimse kimseden böyle bir şey talep edemez, homofobi korkunç bir durum. İnsanlara reddetme hakkı da tanımayıp darp etmişler(!) İğrenç bir dünya burası.

-

İngiltere'nin başkenti Londra'da bir otobüste eşcinsel çift, öpüşmelerini isteyen bir grup erkeği reddetmelerinin ardından darp edildi. via @dokuz8HABER

30 Mayıs tarihinde Birleşik Krallık'ın başkenti Londra'da bir otobüste eşcinsel bir çiftin öpüşmesini istedikten sonra, talepleri reddedilince çifte saldıran bir grup erkekten yaşları 15 ve 18 arasındaki 4 kişinin tutuklandığı açıklandı. via @afp

Nişane Pir

 Nişane Pir...

Ben Avşa Adası'ndaydım, Canan Teyzem ile Makbule Teyzem ise Dersim'de bizim köyümüzdeki yaylamızda.
Pir nişan bırakmış oraya vakti zamanında. Canan Teyzemi aradım; "Tam Ceren'e dua ederken aradın." dedi anneme.
Mum yakmak ne güzel bir ibadettir!
ve bu nişanı bırakan Pir'e aşk-ı niyaz ile...

Civrak Köyü, Qısle (Nazımiye), Dersim.

4 Haziran 2019

Derin'e


5 Haziran 2019

Güzel yüzü yaşlanmadan göçtü bu dünyadan canım arkadaşım Derin...

Hep gülümseyen suratına bakarak geçirdik günleri.
Onunla beraber okuduk üniversiteyi, beraber çalıştık bir sürü projede ve beraber büyüdük.

Bir videomuz var 2015'ten, diyor ki orada Derin'im: "İnşallah çok başarılı oluruz ileride."
Her başarımızda senin adın olacak Derin Erpulat.
Sen bizim gülen yüzümüzsün, öyle kalacaksın.

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Edirne Havası! 18 Mayıs 2019



Edirne’ye bu kaçıncı gidişim bilmiyorum.
Her seferinde başka bir keyif alıyorum oradan, sanki istesem sessizce huzurla oturabilirim veya istesem şehrin, insanların içine dalıp şahane sohbetler edebilirim. 18 Mayıs 2019’da dört kişi İstanbul’dan çıktık yola. Güzel müzikler eşliğinde keyiflendirdik yolculuğu.



Meriç’in kıyısında “Lalezâr


Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi 
Müzikle tedavi yöntemleri çok ilginç. 


 Edirne Büyük Sinagogu:
Sinagoga; ancak o zaman daha çok eşya vardı, Yahudilğe dair daha çok sembol vardı. Yine de burası çok güzel. İlk defa  Sinagogun arkasındaki sergiyi gezdik. Ahşaptan bir yerdi, çok hoştu. Biz kendi aramızda sohbet ederken bir adam yanımıza geldi, büyük yangından söz açıldı. “Müslümanların yaptığına inanmıyoruz bu yangını” dedi. Üzüldüm tabii ona, ne diyecekti ki?




Ulu/ Eski Cami:
Ara Güler’in “Allah ve kadın” fotoğrafını çektiği cami.
Oturduk bir köşeye, bu arada dört kadın, başımız da açıktı. Kimse bir şey demedi, güvenlik görevlisi kadın çalışan hariç.


 






13 Nisan 2019 Cumartesi

Ziyar U Diyari Türkçe Çevirisi



Ziyar U Diyari

Ewliyayê Avdelano
Qılawızê bêkesano
Şewle dan oma sero
Ya wayirê Asparê Şebesi

Miyazê xo pojêrê
Loqmê xo wılakerê
Marê çêberê de xêr yakerê
Tı esta ya Goşkar Baba

Ostorê sıpêy ser fetelino
Sere kou re vay dano
Dina ma sero çerexino
Tı esta ya Xızır, Xızıro khal

Ma raa şıma ser ra iqrar da
Xêlê waxt vêşnay zerê ma
Verê çimo ra biyo vindi xaftıla
Tı esta ya Eli, Şaê Merda

Türkçesi

Avdelanların evliyasi
Kimsesizlerin kılavuzudur
Nur/ ışık saçar üzerimize
Aspare Şebeş’in (Varto’nun kutsal mekanlarından biri) sahibi

Niyazını pişirin
Lokmanızı dağıtın

Bize hayırlı kapılar açılsın
Sen varsın ya Goşkar Baba (Varto’nun kutsal mekanlarından biri)

Beyaz at üzerinde dolanır
Dağların üzerinde rüzgar gibi eser
Dünya üzerinde döner, dolaşır
Sen varsın ya Xızır, koca Xızır

Biz yolunuza ikrar verdik
Hayli zaman yaktılar yüreğimizi
Göz önünde sırra bürünmüştür
Sen varsın ya Ali, Şah-ı Merdan!

Söz-Müzik: Fuat Alkış
Güneş Gulbengi: Burcu Yankın
Çeviri: Fuat Alkış
Deyiş: Miraz Trio