21 Kasım 2019 Perşembe

Hiva Zeri Cemil Qocgiri - Kürtçe ( Kurmançi) - Türkçe Sözleri / Çeviri

Ruyê tê ya hîva zerî
Li alemê tevdigerî
Zöre, tu wer pir rindikî
Herkes li du te digerî


Biroşa(Beroşa) dest Zöre tijî
Giran here av dirijî
Zöre, tu xwe pir li ba meke
Herkes tera pir dibîne

Çiya yê Maran bilinde
Hêla xwe jêrîn gunde
Zöre îro ji min hizkir
Ruyê min çiqa pir rinde

Senin yüzün Altın(Sarı)Ay'dır
Tüm alemi dolaşır
Zöre, sen o kadar güzelsin ki
Herkes senin peşinde dolaşır

Zöre'nin elinde ki kova doludur
Yavaş git yoksa su dökülür
Zöre, çok salınıp dolaşma
Herkes sana çok görür

Yılan Dağı yüksektir
Aşağısı da bizim köydür
Zöre bugün beni sevmiş
Ruhum ne de çok güzelleşti

Çeviri: Ali Yağız



Xatırê Rayê Kırmançki-Türkçe Sözleri (Çeviri)

Xatırê Rayê 

Seba xatirê rayê minnete kone 
Gos hîrayenî mekerê, peyê xo meerzê 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Meyîtê ma hona hard derê, pars top meke 
La law meke meke,bêbextîye meke 
Mezelê ma vîndi bîyê, serevde meke 

Dewranê dîna mixin nîyo, çerxino 
Demê mixenetîye rocê vereno sono 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Zalimo rê beso endî minnete meke 
La law meke meke, bêbextîye meke 
Layê to kî rocê oncîno ulu dîwa(n) de 

Yolun Hatırı

Yolun hatırı için minnet ediyorum 
Vurdumduymazlık yapmayın, görmemezlikten gelmeyin 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma
Ölülerimiz halen defnedilmemiş , dilenme ( pars toplama ) 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Mezarlarımız kaybolmuş , fazla görme 

Dünyanın devranı çivili değil , çarklıdır 
Muhannetlik zamanı bir gün gelir geçer 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Zalimlere minnet etme artık 
Yahu yapma yapma , bedbahtlık yapma 
Senin de bir gün ipin çekilir ulu divanda 


Qese : Mikaîl Aslan
Muzîk : Cemîl Qoçgirî
Album : Hîva Zerî


Dağlar, Taşlar, Kızıl Akan Munzur Şahit

Dağlar, Taşlar, Kızıl Akan Munzur Şahit



Sarp dağlarla ve sarp insanlarla çevrili bir coğrafyadır Dersim. İnatçı ve mücadeleci kimliği ile yüzyıllardır gündemden bir şekilde düşmemiştir. Böyle bakıldığında bilinir ki direnişin olduğu kadar acının ve zulmün de adıdır Dersim.
Bu isme dair yazılan-söylenen eserlerin pek çoğunun temasını bunlar oluşturur; ibadet, cenaze, yazılı ve sözlü eserler hep bu iki kanaldan beslenir. İncelendiğinde görülüyor ki bölgenin her yerini kaplayan dağlar, her alanına yayılan sular nelere şahitlik etmiştir ki doğaya dair halk söylenceleri dahi dertlidir!
Çok fazla zulüm diyoruz; çünkü 1930’lu yıllarda, tertele, katliam ve veya soykırım olarak tanımlanacak o günlerde, Dersimli kadınların bir kısmı tecavüze uğramamak için intihar etmiş, bir kısmı onlarca insan yakalanmasın diye kendi çocuğunu boğmuş bir kısmı aklını kaybetmiş… Kız çocukları subaylara verilmiş, saçları kazıtılmış, ailelerinden, köklerinden kopartılıp bir “asker” formatına büründürülmüş.
Göç edenler ise bir kelimesini bilmedikleri bir dil ve kendilerine “Bunlar insan mı?” diye bakan insanların içine düşmüşler. Kimisi kardeşlerinin yakıldığını görmüş, kimisi kurşunların yağmur gibi yağdığını. Bunların hepsi miras olmuş dünyanın farklı farklı bölgelerine sürgün edilen Dersimlilere.
Herkesin elbet vardır bir anısı, bir anlatısı.
Sarp dağlar, sarp insanlar ve tahammülü imkansız yaşanmışlıklar. “Dersim” bugün insanların yarattığı algıdan çok uzak bir gerçeklik bana göre. Bir nebze muhalif, sol görüşlü ve direngen olmak kimliği üzerinden Dersim’i tanımlamak, 62 rakamını markalaştırmak, oraya gidip fotoğraflar çektirmek ve daha niceleri. Bunların hepsi güzel veya yapılabilir. Peki kılamlardaki Dersim’i ne yapacağız? Bir kelime Kırmançki bilmezken, kimlik karmaşası içinde boğulurken, Dersim’i ne yapacağız? Çektirilen fotoğrafların aşağısında, cesetlerin kapladığı, her yerin kandan kıpkırmızı olduğu toprakları ne yapacağız?
Bugün plaj olarak kullanılan, turizme pazarlanan o plajlarda bir zamanlar Dersim’de katledilen insanların mezarıydı, kefensiz! Duymak isteyene çığlıklar hâlâ oradadır. Görmek isteyene orası hâlâ kızıldır. Pes etmeyenlerin duruşu oradadır.
Peki bugün yaşatılan kimlik acaba bu gerçekliği karşılıyor mu? Kendi kültürüne, inancına, tarihine bu denli yabancılaşmış insanların varlığı beni düşündürüyor. Tecavüzden kaçmak için intihar eden kadınlar bugün bu yabancılaşmayı, bu yozlaşmayı hayal edebilirler miydi?
Seyit Rıza hile ve yalanlarla baş edemeyip, diz çökmeden, kendi idam sehpasına kendisi tekme atarak ölmüş bir önder olarak, bu mirası görmeli miydi?
15 Kasım 1937’de öldürülen Sey Rıza ve nice Dersim insanlarını saygıyla anıyorum.
Yabancılaşmadan, uzaklaşmadan, Dersim’deki her ağaca itikat ile…
15 Kasım 2019