Gülseven Medar: Gerçeğim, varım, doğalım… - Ceren Ataş (Röportaj)
“İlla Kürtçe müzik yapacağım diye bir çıkış noktam olmadı
sanıyorum. Ben bir sonucum. Bin yılların getirdiği bir sonuç. Gerçeğim, varım,
doğalım. Kültürel birikim ve sermayem yok sayılsa da yozlaşsa ve yok olsa da
bir gün, bir zamanlar ben vardım. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Toplumun ve
dünyanın hafızası bunu yazdı. Bu hafızaya bin yıl geçse de dokunacak ve
hislenecek genetik devamımız olacaktır dünya döndükçe.”
Röportaj: Ceren Ataş
Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?
Müzik en yaygın, en kolay ulaşılır, her an her yerde iletişim kurduğumuz
sanat dalı. Eminim ki beşikte ya da anne karnında “kurgulanmış” müzikle
tanışmışımdır. Ama bilinç dahilinde en eski anılar olarak, memleketim
Sivas-Zara’da çocukken düğünlerde, ev muhabbetlerinde çalıp söylemeleri
izlerken, cenazelerdeki ağıtları dinlerken, ayrıca teyplerde çalınan kasetleri
ve radyo yayınlarını dinlerken ki zamanlar gözümün önüne geliyor.
Kültür bağlamında, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?
Etnik kökenim olan Kürt-Alevi kültüründe gördüğüm gibi birçok halk
kültüründe de inancın dışavurumsal yanında en baskın estetik etkinlik müzik
olagelmiş. Müziğin etki etme gücü çok fazla. Rezonans ve frekans kuvveti var.
Ses dalgaları fiziken ortama etki ediyor. Birçok sanat türüne göre anında
ortaya çıkabiliyor ve anında icra edeni ve dinleyeni etkisi altına alabiliyor.
Her zaman kelimelere ve bir dile ihtiyaç duymuyor. Her zaman bir nesnesel
enstrumana bile ihtiyaç duymuyor ortaya çıkarken. Şifa için, duygu ve düşünce
dünyasını yaşamak ve yansıtmak için icra edilen kıymetli bir sanat türüdür.
İnanç noktası da insanlık tarihini, kültürünü etkilemiş, kültürler meydana
getirmiş güçlü bir yapı olmuştur görüyorum ki. İnancı ifade etmek, karşı tarafa
tesir etmek ve en önemlisi inancın sürdürülebilirliğini sağlamak için,
karşılaştığımız birçok inançta müziğin rolünü görüyoruz. Müzik bu süreçlerde
inançla yoğrularak kültürel bir forma da kavuşmuştur... Örneğin; deyiş, semah,
ilahi, gazel, ezan, şamanik ayin müzikleri, Ave Maria ilahileri, zikirsel ayin
müzikleri vb.
“Özellikle memleketimde mezar ağıtlarını kadınlar seslendirir. Hem
etkileyici olduğu için, hem de duygularını ortaya dökmesi noktasında kadına bir
yakıştırma ya da serbest bir alan tanınması şeklinde olmuş olabilir. Eminim ki
kadınlar bu alanı kendileri ele geçirdi.”
Gerek öğrenme gerekse icra etme döneminizde, cinsiyetçi tutumlara
maruz kaldınız mı?
Şimdiye kadar beni inciten cinsiyetçi bir tutum hatırlamıyorum icra ve
eğitim sürecimde. Daha şanslı bir dönemde olabilirim. Ama genel anlayışta kadın
sesleri etkili bulunuyor. Özellikle memleketimde mezar ağıtlarını kadınlar
seslendirir. Hem etkileyici olduğu için, hem de duygularını ortaya dökmesi
noktasında kadına bir yakıştırma ya da serbest bir alan tanınması şeklinde
olmuş olabilir.
Eminim ki kadınlar bu alanı kendileri ele geçirdi. Bu noktada erkeklere
duygularını, acısını özgürce yansıtmasına karşı biraz tepkisel bir kültür
olduğunu görüyorum. Hatta bir köyde feminen (belki eşcinseldir) bir büyüğümüz
olan adamın mezar başlarında kadınlara karışıp ağıt yakmasını ayıplarlardı.
Muhabbet cemlerinde ve cem ritüellerinde de kadınları müzikal icrada çok az
görüyoruz. Eskiden köyün iş yükünden ve çocuklarına olan sorumluluklarından
ötürü olsa gerek uzun saatler müzik ortamında kalıp gönüllerince aktif müzik
pek de yapamamışlar. Çok az örneklerle karşılaştım.
Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal
çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu
düşünüyor musunuz? İstanbul’un uzun mesafelerinden, çalışma hayatından
ve ev sorumluluğundan sebep kadın arkadaşlarımla çok aktif süreçlere
giremiyorum. Birçok yakın arkadaşım da aynı durumda. Fakat zaman zaman ortak
üretim ve icra ortamları hayalleri kurduğumuz oluyor. Ülkenin sert politik ve
ekonomik koşulları zamanımızı ve enerjimizi hızlı tüketiyor ne yazık ki. Bu
hayallerimizi gerçekleştirmek kolay olmalı iken maalesef hayata geçirmek zor
oluyor.
“Ana dilin kaybolması ve yozlaşması tarihsel ve kültürel bağların da
zayıflaması, kültürel aidiyet duygularının ve kodlarının da giderek kaybolması
anlamına gelebilir.”
Deyiş, kılam vs. üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut
mu? Yazmayı düşünürseniz hangi dilde kendinizi ifade edersiniz?
İçinde yer
aldığım üç müzikli oyundaki canlandırdığım karakterlerin müziklerini kendim
yaptım. Bu oyunlar Kürt dilinde oynandı ve müziklerini geleneksel formda özgün
besteler şeklinde gerçekleştirdim. Değişik formlarda da melodiler mırıldanıp
kaydettiğim müzikler var. Tabii onu vücutlandırmak için zamansal ve enerjisel
bir imkanım şu dönem yok. Söz olarak üretimim yok. Ama bazı denemelere
girişirsem Türkçe ve Kürtçeyi değerlendirmek isterim.
“Kadın
güzelliğinden örneklemeler yapılarak pirin güzelliği anlatılıyor bazı
deyişlerde. Orada anlatılan güzellik standartlaştırmasıyla ilgili derdim var.”
Deyişleri,
ağıtları hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Bu konuda neler söylemek
istersiniz?
Kadın
güzelliğinden örneklemeler yapılarak pirin güzelliği anlatılıyor bazı
deyişlerde. Orada anlatılan güzellik standartlaştırmasıyla ilgili derdim var.
Mesela “gerdan, ağ gerdan” olunca güzel oluyor gibi düşünsel refleks halini
almış bu tür kalıplar. Güzellik içeriği hep tartışılmış, yeniden ve yeniden
büyük zevkle ortaya konulmuş, dinamik bir süreç yaşıyor. Ama her belirlenen
içerikte, karşı içerik ötelenen olmuş. Bu varoluşsal sonuçları acımasızca
yargılayan bir durum. Kutsama ve kınama süreçlerinde yıpranan varlıklar olduk.
Kürt müzik kültüründe kadınlar: üretim, söyleme,
aktarma veya hikâyeye konu olma…
Tosca
oyunu, Amsterdam
Kürt müzik kültüründe kadınlar müziğin neresindeler?
Üretim, söyleme, aktarma veya hikâyeye konu olma… Kürtler müziği aktif
yaşayan bir halk. Kadın, erkek, çocuk… Tek başınayken, hep birlikteyken… Dans
ederken, ağlarken... Kadınları aşırı dindar bir yapı içinden yaşamıyorsa,
duygulanımını müzikle, tempoyla, dansla, zılgıtla hemencecik yansıtıyor. Yaşam
enerjisi güçlü bir toplum, çünkü yaşam pratikleri ve kültürel değerleri canlı.
Müziği, örneklediğiniz bütün safhalarda da icra ediyorlar yer yer.
“İçsel bilgeliği, yüzlerce yıl geçmişte anaerkil dönemlerde daha aktif
yaşamış kadınlar bu yüzyılda da sanıyorum ki o dönemlerin mirasından parçalar
arıyor.”
Kürtçe dilinde şarkı/ kılam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç
arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz? Sizce dili aktaran kadın mıdır?
Genelde kadınların ya en muhalif ya da en muhafazakar olduklarını gördüm ev
ortamında. Dini inançta, kadın onun en tutucusu olabiliyor evdeki diğer
bireylere oranla. Bu genelde kapalı toplumların kadınlarının hikayesi
olabiliyor. Ya da açık toplumlarda, fal baktırmak, meditasyon, şifacı aramak,
büyücü aramak, sorunlarını çözmek veya merakını gidermek için spiritüel ortamları,
konuları keşfetmek gibi eğilimlerde kadınların çoğunlukta olduğunu sanıyorum.
İçsel bilgeliği, yüzlerce yıl geçmişte anaerkil dönemlerde daha aktif yaşamış
kadınlar bu yüzyılda da sanıyorum ki o dönemlerin mirasından parçalar arıyor.
Yerel bölgede, yalnızca kendi kültür habitatında yaşayan bir halk içindeki
kadınlar genelde dilini daha iyi koruyabiliyor. Başka milliyetteki insanlarla
fazla diyalog yaşamayınca ana dili günlük hayatında hep aktif oluyor doğal
olarak. Ama televizyon radyo vb. iletişim ağları kapalı alanlara yeni dil ve
kültürleri taşıyor. O noktada kadının da intibaları yavaş da olsa değişiyor.
Ama duygusunu en rahat, en hissederek ifade ettiği ana dilinin üzerine başka
bir dil de öyle kolay yerleşemiyor. Yerel bölgede kadınlar çocuklarını
büyütmekte aktif oldukları için ana dilini evlatlarına aktarabilme şansına
sahip oluyor. Ama uzun yıllar süren okul eğitimi aşamalarında, o ana dil ne
hale geliyor, kendimden acı bir örnek verebilirim. Bugünün şehirle bağı
kuvvetli kadınların ana dilini aktarmadaki işi daha zor.
“Dil büyülü bir unsurdur bilgiyi taşımada, aktive etmede, duygusal
aktarımda. Toplumsal, kültürel, anısal kodlar taşır. Her dil kutsaldır o
sebeple.”
Kürtçe anadiliniz ama Kırmançki dilinde de müzik yaptığınızı
görüyoruz. Bir sanatçı olarak anadilin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair
düşünceleriniz nelerdir?
Bu konu acı veriyor bana tabii ki. Dil büyülü bir unsurdur bilgiyi taşımada,
aktive etmede, duygusal aktarımda. Toplumsal, kültürel, anısal kodlar taşır.
Her dil kutsaldır o sebeple.
Sağlıklı birey ve toplumların ana kodlarını sağlıklı olarak yaşıyor ve
yaşatıyor olmaları önemli olabilir. Kabul görülme, değerli görülme, onaylanma
psikolojisinde anadilinin karşı tarafça ve kendi toplumu tarafınca saygı
görülmesi önemli bir ihtiyaç olabilir. Sağlıklı giden süreçte sevgi ve
birliktelik ruhu yaşatılır diye düşünüyorum. Ana dilin kaybolması ve yozlaşması
tarihsel ve kültürel bağların da zayıflaması, kültürel aidiyet duygularının ve
kodlarının da giderek kaybolması anlamına gelebilir. Tabii bireylerin ve
toplumların temelde bu bağlara ve duygulara ihtiyaç duyup duymadıkları konusu
üzerine düşünebiliriz.
“Aynı gemide yol aldığımız, aynı sorumlulukları yerine getirdiğimiz,
aynı devlet kasasına katkıda bulunduğumuz, aynı depremde öldüğümüz, egemen bir
milletin kültürünü yaşama ve yaygınlaştırma imkanlarına bir Kürt vatandaş
olarak sahip değilim.”
Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik
yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları nelerdir?
Evet tabii ki istediğimiz bir medyada ana dilimizle özgürce yer alamıyoruz.
Ürettiklerimizi çok sınırlı şekilde yaygınlaştırabiliyoruz. Aynı gemide yol
aldığımız, aynı sorumlulukları yerine getirdiğimiz, aynı devlet kasasına
katkıda bulunduğumuz, aynı depremde öldüğümüz, egemen bir milletin kültürünü
yaşama ve yaygınlaştırma imkanlarına bir Kürt vatandaş olarak sahip değilim.
Ben kendimi doğal olarak icra ediyorum. Yani bildiğim, hissettiğim şeyi
yapıyorum. İlla Kürtçe müzik yapacağım diye bir çıkış noktam olmadı sanıyorum.
Ben bir sonucum. Bin yılların getirdiği bir sonuç. Gerçeğim, varım, doğalım.
Kültürel birikim ve sermayem yok sayılsa da yozlaşsa ve yok olsa da bir gün,
bir zamanlar ben vardım. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Toplumun ve dünyanın
hafızası bunu yazdı. Bu hafızaya bin yıl geçse de dokunacak ve hislenecek
genetik devamımız olacaktır dünya döndükçe.
Sizce anadillerin kaybolmaması için neler yapılmalı?
Ana dili koruyan şey onu olabildiğinde her alanda aktif kullanmaktır. Evdeki
faaliyetler yetersiz geliyor. Dışarıdaki alan günlük zamanımızın büyük kısmını
kaplıyor. O sebeple bir dil resmi dil olarak icra edildiğinde ve kültürel,
sanatsal, edebi alanlarda değerlendirildiğinde, onun korunma şansı olur.
“Mem u Zin, aşkı ve verdiği cesareti, kararlılığı, feodal yapının erkeği
ve kadını hangi noktalara getirdiğini, kadına artı nasıl yükler yüklediğini,
insanların ve toplumların birbirleri üzerindeki tahakkumun sonuçlarını gösteren
önemli bir eser.”
Mem u Zin oyunundan
“Mem u Zin” oyununuz izleyiciler açısından muhteşemdi, sizin
açınızdan nasıldı? Deneyimlerinizi aktarır mısınız?
“Mem u Zin” kültürel, dilsel ve toplumsal hafıza bakımından önemli bir
eserdir. Bunu sahneleyerek Kürt kültür ve sanatını yeniden deneyimleme, yaşama
şansım oldu öncelikle. Tarihteki derinliğine rağmen bugün de hala varlığını
sürdüren benzer hikayelerin varlığı insanın temel yapısı hakkında bize bilgi
vermiş oldu. Aşkı ve verdiği cesareti, kararlılığı, feodal yapının erkeği ve
kadını hangi noktalara getirdiğini, kadına artı nasıl yükler yüklediğini,
insanların ve toplumların birbirleri üzerindeki tahakkümün sonuçlarını gösteren
önemli bir eser. Bunu sahnelemek, Kürtçe edebi eserlerin az sayıda elimizde
olması bakımından da önemliydi. Bu oyun için besteler yaptım ve “Zin”
karakterini canlandırmaya çalıştım. Benim için üretken ve geliştirici bir süreç
oldu. Kıymetli bir deneyim oldu.
Fakat DBŞT (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları) bünyesinde
başladığımız prova süreci ikinci defa kayyumun gelmesi ile sekteye uğradı. Amed
Şehir Tiyatrosu ayrışması süreciyle birlikte provaları verimsiz koşullarda
tamamlayıp verimsiz koşullara rağmen heyecan ve zevkle sunduk izleyiciye. O
günlerin demoralize olmuş insanlarına heyecan ve moral katmak beni
onurlandırdı.