2 Nisan 2021 Cuma

Berivan Canbolat: “Muhabbetler insanın okuludur”

Berivan Canbolat: “Muhabbetler insanın okuludur”

Röportaj: Ceren Ataş

Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?

Müzik dinlemeye anne karnında başladım. Bizim ailenin asıl müzisyeni annemdir. Hamileliği boyunca da hep bağlama çalıp türküler söylemiş. Doğduktan sonra da evimizde hep muhabbet ortamları oldu, bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Sanırım bu ortamlara denk gelebilen son jenerasyon biz olduk. O muhabbetler insanın okuludur. Müzikten tarihe, sosyolojiden felsefeye, coğrafyadan edebiyata, fizikten matematiğe hemen hemen her hususta insanı pişiren ve icra ettiği müziği sağlam bir zemine oturtmasını sağlayan ortamlardır.

Kültür bağlamında, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?

Birçok müzik türünde inancın ve müziğin müthiş uyumunu dinliyoruz. Aslında herkes kulağındakileri gönlünün süzgecinden geçirerek kendi müziğini yaratıyor. Kulağımızdakilerin çoğu ise sahip olduğumuz kültür, din, inanç, ideoloji ile şekilleniyor. Bu yüzden bu değerlerden tamamen kopuk bir müzik icra etmek imkânsız. Anadolu’da ise bunun en nadide örneklerinden biri olan Alevi-Bektaşi-Kızılbaş müziği var. Varlığının, kendini yeniden üretiminin, birikiminin, itikatının, mizahının omurgası müzik olan bir toplum çıkıyor karşımıza. Bu toplumun bütün kültürel kodları müziğinin içinde barınır. Çeşitli devletlerin, iktidarların Alevilere ait birtakım yazmaları-yazılı kaynakları yok ettiğini biliyoruz lakin hiçbir güç Alevilerin müziğinin, sazının, sözünün önüne geçmeyi başaramadı ve başaramaz. Dolayısıyla sözün uçtuğunu, yazının kaldığını görmek zor olmuyor. Saz ve söz uçup gidiyor; karşısında hiçbir güç duramaz :)

Gerek öğrenme gerekse icra etme döneminizde, cinsiyetçi tutumlara maruz kaldınız mı?

Gerek öğrenme, gerek icra etmeye çalışma, gerekse de öğretmeye çalışma süreçlerimin tamamında cinsiyetçi tutumlara maruz kaldım. Öte yandan ben otobüse binme, alışveriş yapma, yüzme, düğüne gitme, eğlenme, dertlenme gibi deneyim ve süreçlerimin de tamamında cinsiyetçi tutumlara maruz kaldım. Yani aslında şunu söylemek istiyorum, yaşamın her alanında bütün kadınlar ya da ötekiler bir baskıya maruz kalırken müzik icra eden birinin yalnızca müzisyen olması hasebiyle bunu deneyimlememesi zaten imkansızdır.

Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?

Her şeyden önce ben kendimi müzisyen, kadın müzisyen, sanatçı ya da kadın sanatçı olarak tarif eden bir birey değilim. Müzisyen ve sanatçı olmanın çok zor olduğunu ve henüz benim o seviyeye yanaşamadığımı bilirim. Herhangi bir sıfatımın başında ise atanmış cinsiyetimi kullanmak istemem genel olarak. Ben özel olarak müzik icra eden kadınların dayanışmaya ihtiyacı olup olmadığından çok emin değilim açıkçası. Bence son yıllarda kadın hareketi çok güçlü ve çok da doğru işler yapıyor, bunu güçlendirerek bütün kadınların özgürleşmesine destek vermenin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Her kadının maruz kaldığı baskıya elbette bizler de maruz kalıyoruz. Aslında bu sorunları “kadın sanatçı” olduğumuz için değil dümdüz kadın olduğumuz ya da daha doğrusu cis hetero birer erkek olmadığımız için yaşıyoruz. Bu tanımın dışında kalan herkes de toplumsal cinsiyetten bir şekilde nasibini alıyor bence. Burada bir şeyler söylemek isterim; aslında röportaj boyunca soruların atanmış cinsiyetler üzerinden sorulması hasebiyle sorulara kadın ya da erkek şeklinde yanıtlar verdim ama bu meselenin daha derinlemesine düşünülmesi gerektiğine inanıyorum ben. Cinsiyeti ikiye indirgeyen bu hâkim algıyı yıkmadığımız sürece baskılarla başa çıkmak çok zor olacaktır. Belirli cinsiyet rolleri üzerinden konuşuyoruz ve bu bence biraz tehlikeli bir durum. Her bireyin kendine has davranışları var. Bu davranışları ya da eğilimleri yalnızca iki kategorili bir potada eritmek bana adil gelmiyor.

Deyiş, kılam üretiyor musunuz? Üretiyorsanız motivasyonunuz nedir ve hangi dilde kendinizi ifade ediyorsunuz?

Bu soruya “üretiyorum” diye yanıt veren oldu mu daha önce diye düşündüm soruyu görür görmez. Vallahi yazmaya çalıştıklarım, bestelemeye çalıştıklarım var ama bunlar için üretiyorum demeyi kibirli bulurum açıkçası. Ben Ankara’da doğup büyüdüm. Babam Amasyalı, annem Dersimli. Yani kulağım iki dille doldu bebekliğimde; Türkçe ve Kırmançki. Ama okula başladıktan sonra ve özellikle anneannemi kaybettikten sonra Kırmançki duyabileceğim kimsem kalmadı, bu yüzden unuttum. Hala anlatılanları genel olarak anlıyorum ama konuşamıyorum. Üretmek tabii ki çok çok daha zor. Türkçe yazıyorum yazdıklarımı ama yani özellikle Türkçe olsun gibi bir niyetle değil, o dilde kendimi daha iyi ifade edebildiğim için sadece. Motivasyona gelince; ben aslında özel olarak bazı dönemler ya da bazı insanlar için yazmıyorum sanırım. Bir anda gönlüme bir ezgi ya da bir söz düşüyor, ben de onun peşinden gidiyorum. Kendimi en dürüst şekilde dinleyebildiğim anlar aslında bu anlar oluyor. Her ne kadar kişi kendi yazıyormuş ya da besteliyormuş gibi görünse de bu süreçte aslında bireyler yalnızca aracı ve yolcu oluyor. ‘Ben şöyle yazarım, böyle üretirim...’ gibi bir havayla değil de daha ziyade gönlüme düşenleri saklamanın da kendi içinde bir kibir barındırdığını düşündüğüm için zaman zaman da icra etmeye çalışıyorum onları...

Deyişleri hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Alevi müzik kültüründe kadın nerededir sizce, bu konuda neler söylemek istersiniz? 

Alevi müzik kültüründe kadını görmek çok zordur ama erkeği de görmek çok zordur. Usta malı eserlere bakıldığında genel olarak bir cinsiyet görmek çok zordur. Efsanevi aşkların kahramanlarından bahsedilmesi hariç kolay kolay cinsiyete dair ibareler görülmüyor aslında. Daha doğrusu bir sevgili olarak ya da özel bir şahsiyet olarak elbette var ama işte kadın şudur, erkek budur gibi bir hava hiç yoktur. Son yıllarda tabii değişmiş bu durum biraz. Eşikten içeri girenler için kadın ya da erkek diye bir şey kalmıyor, dolayısıyla kadının ya da erkeğin ya da kendini cinsiyetsiz olarak tanımlayanın özel olarak bir yeri de olamaz. Alevi Bektaşi öğretisi üryanlığı öğütler. Benlikten, kibirden, cinsiyetten, milliyetten sıyrılıp üstündeki bütün gömlekleri yırtabilene, pür-ü pak meydanda durabilene ne mutlu...

Anadilin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair düşünceleriniz nelerdir?

Tabii ki karşısındayım. Anadilde eğitim, anadilde ibadet herkesin en doğal hakkıdır. Asimilasyon politikalarına bir an evvel hep bir ağızdan dur dememiz gerekiyor.

Türkçe’nin yanı sıra Kırmançki eserler de seslendiriyorsunuz bazen, bu alanda ilerlemek ister misiniz ya da neler yapmak istersiniz?

Açıkçası Kırmançki öğrenmeyi çok istiyorum ama tabii doğuştan konuşan ile sonradan öğrenen asla bir olmaz. Ağırlıklı olarak bu dilde müzik yapabilecek kadar özümseyebilir miyim, emin değilim. Ben annemin dili olduğu için öğrenmeyi kıymetli buluyorum bir de çok zengin ve melodik bir dil bence. Bir kelimeyi çıkarırkenki ezgiden o kelimenin ne olduğunu anlamak çok mümkün. Yalan mı söyleniyor, şaka mı yapılıyor, biri mi seviliyor; hepsinin hususi ezgileri var :)

Hem Türkiye’de hem Almanya’da sanatsal çalışmalarınız var, bu süreçleri nasıl sürdürüyorsunuz? Müzikal anlamda ileride neler yapmak istiyorsunuz?

Aslında Almanya’daki süreç Türkiye’nin devamı gibi oldu. Türkiye’de yaptıklarımı Almanya’da da yapmaya devam ettim, bu konuda da şanslıyım. Dersler, dinletiler devam ediyordu; tabii Covid’e kadar. Müzikal anlamda hedeflerim kendimle ilgili hedefler. Ortaya koymak istediğim ve hayalini kurduğum bir icra seviyesi var bunun için çabalıyorum. Bu ne sadece teknikle ne de tek başına duyguyla ilgili. Yüksek zorluktaki teknikleri su içer gibi, gösterişten uzak icra edebilip, en derin duyguları ajite etmeden aktarabilmek gibi bir amaç bu. Tabii en önemlilerinden biri de ne çalıp söylüyorsam, öyle yaşamak. Bu, işin en zor kısmı gibi geliyor bana. Bunlar da ancak çok çalışarak, çok dinleyerek ve ustalardan bu müziğin kültürünü ve edebini öğrenmeye çalışarak mümkün olabilir sanıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder