9 Şubat 2021 Salı

Zeynep Kılıç: “Anadili denir, baba dili denmez!”

 

Röportaj: Ceren Ataş

“Babam teyp kasetine şarkı söyleyerek sesini kaydedip gönderirdi.” 

Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?

Müzikle tanışmak mı yoksa genlerde var olanı açığa çıkarmak mı bilemedim (gülüyor) Çocukluğumda babam yanımızda değildi, Almanya'da işçi olarak çalışıyordu. Babamın güzel bir sesi vardı. Bize teyp kasetine konuşmasını ve şarkı söyleyerek sesini kaydedip gönderirdi. Ben çok klamlar söylediğini duymasam da annemin gençlik zamanlarında bağlama çalıp klamlar söylemek istediğini; ama annesinin ve dayısının hanımın “Thomır mecıne re, vistirîye sıma, sımare bena ğezev”[1] deyip izin vermediklerini söylüyordu. Daha çok anne tarafından etkilendiğimi söyleyebilirim. Çocukluğumda dayım bize gelir bağlama çalar şarkılar/ klamlar söylerdi. Kenarda oturup hayranlıkla dinlerdim, merakla ellerine bakardım nasıl çalınıyor bu saz diye. Köyden şehir merkezine taşınmamızla birlikte bağlama kursuna başladım.  Ortaokul ve lise yıllarımda düzenlenen müzikal etkinlikleri hiç kaçırmıyor ve yer alıyordum. Sonrasında dayım bu konuda istekli olduğumu fark edince onun yönlendirmesi ile  İstanbul'a  Arif Sağ Müzik Eğitim Merkezinde solfej ve bağlama üzerine iki yıllık bir eğitim aldım.  



“Raa Haqi inancı ikrar bağlamında yaşamın özüdür, kendisidir. Ne insan ne doğa ve ne de diğer varlıklar bunun dışındadır. Buna varlığın birliği denir.”

Kültür bağlamında Raa Haq’a baktığımızda, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?

İnanç zaten müzik ile iç içe. Bu ayrıca dil, edebiyat ve kültür aktırımında esas rolü oynayan unsurdur diyebilirim. Desim’de[2] Raa Haqi inancı ikrar bağlamında yaşamın özüdür, kendisidir. Ne insan ne doğa ve ne de diğer varlıklar bunun dışındadır. Buna varlığın birliği denir. Vahdeti Vücut... Müzik yaşamın her alanında varola gelmiştir. Cura ve bağlama dervişlerin cemlerinde, erkânlarda kullanılan bir enstrümandır. Ayrıca aşık ve ozanlar da kullanmışlardır. Her dervişin bir tarzı, perdesi vardır.

“Benim gerçekliğim anadilimdeki anlatımdır.”

Müziği gerek öğrenme gerekse icra etme döneminizde, cinsiyetçi tutumlara maruz kaldınız mı?

İçine doğduğum kültür/ toplum bağlamında düşünürsek cinsiyetçi herhangi bir tutumla karşılaşmadım. Bu da, bilindiği gibi gene içine doğduğum toplumun daha tolere edici kültür ve inanç örüntüsüne sahip olmasından kaynaklanıyor diyebilirim. Müziği öğrenme ve icra etme dönemimde herhangi bir cinsiyetçi yaklaşıma maruz kalmadım. Ben 2018 yılında çıkardığım "Ju Game" adlı albümümle yeni bir başlangıç yaptım diyebilirim. Yani birlikte çalıştığım müzik grubu ve Dersim'de yaptığım canlı performans sahneleri dışında çok fazla sahne performansım  olmadı, dolayısıyla bu tür yaklaşımlara da maruz kalmadım. Ama bu tür durumlar yaşanmıyor değildir. Cafe barlarda çalışan müzik emekçisi kadın arkadaşlarımız illa ki bu tür yaklaşımlara maruz kalıyorlardır.


“Kadın üzerine söylenmiş kılamların içeriği, aşk, sevda ve övgü içeriklidir. Ana Fatma, Jele, Xaskare, Buyere, Bağıre gibi kutsal Analarımız var. Şair kadınlarımız da var.” 

Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?

Şu an böyle bir oluşum yok. İçerisinde yer aldığım bir sosyal platform ve herhangi bir çevre yok. İleriki süreçte ihtiyaç olması dahilinde böyle bir fikir doğarsa içerisinde yer almak isterim. 

“Dilin aktarıcısı kadındır. Kadın ve inanç bağlamına gelince, inançta dil üzerinden aktarılır. Dolayısıyla nasıl ki kadın ile dil arasında bir bağlantı var ise inançla kadın arasında da bir bağlantı vardır diyebilirim.” 

Deyiş, kılam üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu? Eğer yazarsanız hangi dilde yazarsınız?

Deyişlerde çoğunlukla müziğe ilgi duymam ve yönelmeme vesile olan dayım Şervan Barihas'ın repertuarından ve "sayir"lerimizden besleniyorum. İlk albümümde ve yeni çıkan albümde de kendime ait bestelerim var. Sözler ise şairlerimize ait. İleri süreçteki çalışmalarım da bestesi ve sözü bana ait şarkılara/ klamlara yer vermeyi düşünüyorum. Anadilimde yazarım. Benim gerçekliğim anadilimdeki anlatımdır. Türkçeden çok etkilenmiyorum; ama deyişin anadilimde söylenmesi benim ruhuma daha çok hitap eder.


“Köydeki yaşlılarımız anadilimizde konuşurken bazen hiç duymadığım kelimeler ve deyimleri kullanıyorlar. Onlar konuşurken vücut dilleri hareketleri, mimikleri ses tonlamaları olaylara verdikleri tepkiler asıl olması gerektiği gibi o kadar orijinal ki onları hayranlıkla dinliyorum.”

Deyişleri hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Ya da Dersim’de kadınlar üzerine yazılan kılamlar hakkında neler düşünüyorsunuz? O coğrafyanın ve kültürün kodları bu kılamlarda bize neler söylüyor?

Yaşamın bütün kesitlerinde hüzün, sevda ve neşe gibi konular tematik olarak söyleyen deyişler ve kılamlarda  işlenmiştir. Desim’de kadın niyazını, lokmasını alıp bir ziyarete gittiğinde, özellikle sesine güveniyorsa, otantik olarak, kutsal mekâna uygun şuare[3] tarzında yalvarır, yakarır, ibadet eder. Mesela bir cenaze evinde de kadınlar bir araya gelip ağıt yakarlar. Kadın üzerine söylenmiş kılamların içeriği, aşk, sevda ve övgü içeriklidir. Ana Fatma, Jele, Xaskare, Buyere, Bağıre gibi kutsal Analarımız var. Şair kadınlarımız da var. 

“Bir dil bir insandır diyoruz ve biz o insanı kendi kendimize yok ediyoruz. Ben Dersim'de yaşıyorum anadilimle insanları selamlıyor ve hal hatır soruyorum; ama karşımdaki dili bildiği halde çoğu zaman Türkçe cevap alıyorum.”

Kırmançki dilinde kılam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz? Sizce dilin aktarıcısı kadın mıdır?

Her dilde kişinin konuştuğu dile anadili denir. Yani baba dili denmez. Dil anadan öğrenilir. Kadın yaşamdan yadsınamayacağına göre, dil, inanç, kültürden de ayrı düşünülemez. Evet bence dilin aktarıcısı kadındır. Kadın ve inanç bağlamına gelince, inançta dil üzerinden aktarılır. Dolayısıyla nasıl ki kadın ile dil arasında bir bağlantı var ise inançla kadın arasında da bir bağlantı vardır diyebilirim. 

Kırmançki dilindeki eski kelimelerin kaybolması, kelimelerin silikleşmesi, konuşan nüfusun azalması, genç nesle aktarımın zayıflaması hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Dilde kullanılan orijinal kelimelerin bugün yok olması ve daha az kullanılmasının birçok sebebi var. Benim köyüm Dersim merkeze bağlı, şehir merkezine yakın olduğu için köye gelin gelen ve orada doğup büyüyen, hiç köyden ayrılmayan, orada yaşlanan yaşlılarımız ana dilinde konuşurken ben hayranlıkla dinliyor ve o konuşmaları beynime not ediyorum. En orijinal halini kullanıyorlar ve konuşmalarının içinde bir tek Türkçe kelime yok. Türkçe dili hayatlarına girmediği için ana dillerini orijinal haliyle koruyabilmişler. Köydeki yaşlılarımız anadilimizde konuşurken bazen hiç duymadığım kelimeler ve deyimleri kullanıyorlar. Onlar konuşurken vücut dilleri hareketleri, mimikleri ses tonlamaları olaylara verdikleri tepkiler asıl olması gerektiği gibi o kadar orijinal ki onları hayranlıkla dinliyorum. Ama kendime baktığımda daha yapay geliyor, Türkçe düşünüp anadile çevirdiğimiz zamanlar oluyor ve zorlanıyoruz. Dolayısıyla gün içinde sürekli konuşulmayan bir dil ve ezbere alışmışız, bizler sıkıştığımız anda hemen Türkçeye çevirdiğimizden kaynaklı orijinal kelimeler yok oluyor. “Anlamışkeme” mesela, "keme" eki alınca Kırmançki mi oluyor? (gülüyor) Ve bunun benzeri birçok kelime dahil olmuştur. Bununla birlikte ezbere bir anlayış gelişiyor ve kolaycılığa kaçıyoruz. Doksanlara kadar dil yoğun bir şekilde konuşuluyordu. Sonrasında daha çok Türkçeye yönelim başladı. Genç nesle aktarılmamasının sebebi evde daha çok Türkçe konuşulmasından kaynaklı. Anne ve babanın çocuklarıyla bu dili konuşmamasıdır. Dili bilmeyen çocukları anlayabilmek için nenelerimiz ve dedelerimizin Türkçe konuşmaya başlamasıdır. İnsanlarımızın dilin çocuklar üzerinde hiçbir fonksiyonun olmamasını düşünmesidir. Dil çocuk için şive bozukluğu, ifade yetersizliği ve yaşantısı boyunca işine yaramayacak olarak görmesidir.  Bazen suçlu arıyoruz ama bugünkü durumda olmamızın en büyük suçlusu bizleriz diyebilirim. “Bir dil bir insandır” diyoruz ve biz o insanı kendi kendimize yok ediyoruz. Ben Dersim'de yaşıyorum anadilimle insanları selamlıyor ve hal hatır soruyorum; ama karşımdaki dili bildiği halde çoğu zaman Türkçe cevap alıyorum. Orijinal kelimelerin silikleşmesindeki en büyük etken yaşadığımız yerden kaynaklıdır. Köyde yaşıyor olsaydım bu kelimeler  zihnimden silinmezdi, rutin bir şekilde kullanıyor olurdum o kelimeleri. Şehirlerde ise insanlar farklı şeylerle uğraşırlar, günlük yaşam içerisinde bu kelimeleri kullanmazlar, ihtiyaç duymazlar, o kelimeyi kullanacak bir ortamı yok ve  kullanmadığın kelime de zaman içerisinde silikleşir ve unutulur.

“Anadilimde müzik yapmak bana büyük bir keyif veriyor. Önemli olan bizim birbirimize ve yaptığımız işe sahip çıkmamızdır. Bu işin ustası olan kendini müzik konusunda kanıtlamış sanatçılarımızın bu dile aşık olan dilini, kültürünü seven bu konuda hevesli olan genç yeni nesile ön ayak olması ve onları görmeleri gerekir. Halkımız sanatçılarına sahip çıkarsa değer verirse eminim ki daha büyük bir hevesle dillerine sarılır ve daha güzel isler çıkarırlar diye düşünüyorum.”

Kırmanç kültürünün devamlılığının sağlanamaması sizce, diğer ötekileştirilen kültürlerle kıyaslarsak, neden sembolik düzeyde kalıyor?

Kırmanciye ya da Dersim insanın geçmişte bir travma/ tertele yaşaması dilin, inancın ve kültürün aktarımını etkilemiştir. Ebeveynler çocuklarının, yeni kuşakların yeniden bir "bela" ile karşılaşmamaları için dil ve inanç aktarımında sakınarak davranmışlardır. Daha sonra bunlara yeni travmalar eklenmiştir. Köy boşaltmaları, büyük şehirlere göç etmeleri hepsi bir etkendir ve bu süreci daha da hızlandırmıştır. Yaşadığınız yere empoze olmaya çalışıyorsunuz ve bu bir pazar sorunu olgusudur. Hakim olan dil, öteki dili gölgeler. Yaşam alanını daraltır ve nefessiz bırakır.

Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları nelerdir?

Müzik evrenseldir diyoruz. Hoşumuza giden her tarz müziği dinleriz diyoruz. İş aynı coğrafyada yaşayan diğer halklara ve anadillerinde müzik yapan veya diğer sanat dallarıyla uğraşan sanatçılara gelince sen öteki oluyorsun ve tahammülsüzlük başlıyor.  Müziği şimdiye kadar para olarak görüp değerlendirmedim. Olanaklarım ve imkanlarım el verdikçe içimden geldiği gibi birşeyler yapmaya çalıştım. Anadilimde müzik yapmak bana büyük bir keyif veriyor. Önemli olan bizim birbirimize ve yaptığımız işe sahip çıkmamızdır. Bu işin ustası olan kendini müzik konusunda kanıtlamış sanatçılarımızın bu dile aşık olan dilini, kültürünü seven bu konuda hevesli olan genç yeni nesile ön ayak olması ve onları görmeleri gerekir. Halkımız sanatçılarına sahip çıkarsa değer verirse eminim ki daha büyük bir hevesle dillerine sarılır ve daha güzel isler çıkarırlar diye düşünüyorum.  



Yeni bir albüm çıkardınız, albüm ile ilgili süreci paylaşır mısınız?

Sevgili aranjörüm İnan Tat ve değerli dostum Hasan Güner (Orient Ajans) "Ware" albümümün oluşum aşamasında desteklerini esirgemediler. Ne kadar teşekkür etsem azdır, var olsunlar. Yeni albümde 6 eser yer almakta. İkisi Türkçe ve dördü de anadilim Kırmancki dilinde. Aslında ilk çıkardığım albümden sonra albüm çıkarmayı düşünmüyordum. Tek şarkılar halinde hazırlayıp yayınlamaktı derdim. Şunu da yapalım bunu da okuyayım derken bir albüm çıktı ortaya, iyi de oldu diyebilirim. (gülüyor) Yaptığınız işlerde aldığınız olumlu veya olumsuz tepkiler daha da iyisini yapmak için yol gösterici oluyor.

Eklemek istedikleriniz için serbest alan

Sana çok teşekkür ederim.


[1] Saz çalmayın, kaynananız size zulümkar olur
[2] Eski kullanımda Dersim yerine “Desim” denir
[3] Ağıt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder