3 Eylül 2020 Perşembe

Alevi Kadın Çalışmaları neden önemli – Ceren Ataş

Published on Ağustos 27th, 2020 | by Avrupa Forum 1

0

Sanıyorum 2014 yılıydı, üniversitede hocalık yapan bir araştırmacıdan Alevi literatürü almıştım. Verdiği bir panelde böyle bir literatür oluşturduğunu ve arzu edenlerle bunu paylaşabileceğini söylemişti, elbette ki böyle kıymetli bir çalışmayı almalıydım; çünkü o zamanlarda ben de Alevi çalışmasına başlamayı hedefleyen bir üniversite öğrencisiydim. Listeyi elime aldığımda bir şey dikkatimi çekti; tüm araştırmacılar erkekti! Peki bu ne demek…

Alevi inancı, gerek teolojisi gerekse tarihi itibariyle kanaatim odur ki bir kadın inancıdır. Alevi inancında ilk var olan Fatma Ana olarak tanımlanır, dolayısıyla “ilk” kadındır, kadın başlangıçtır. Adem’in kaburga kemiği anlatısı Alevilikte yoktur; nur olan, aydınlık veren, ateş yakan kadın vardır. Dolayısıyla ilk var olanı kadın olan bir inancın sürekleri de bu öğreti ile ilerlemişlerdir.

Toplumun talip olduğu Pirler, ocaklar o topluma inanç önderliği yaparken salt bir erkeklik otoritesinden eser yoktur veya “yoktu(!)”. Pir kavramı cinsiyetçi değildir, sadece erkekleri kapsamaz; Ana ve Dede’ye işaret etmektedir. Pir soyundan gelen kadınlar Ana, erkekler ise Dede’dir; ancak Pir kavramının sadece Dedeler üzerinden kullanımı ile bugün bu kavram erkekleşmiştir. Benzer durumlar; er, eren, evliya, mürşid kavramları için de geçerlidir. Halbuki Alevi toplumunun pek tanıdığı Khures/ Kureşan Ocağından Hasan Efendi “Mürşid-i kâmil Fatma’dır” demiştir. Mürşit tabiri ise Alevilikte en üst mertebedir, Fatma dolayısıyla kadın, Alevilikte en baştadır. Kadın; erdir, erendir, evliyadır, Pirdir, Mürşittir ve daha nicesidir.

Alevi inancının kadını anlattığı yer “eşitliği kabul eden, benimseyen ve aktaran” bir yer olmakla birlikte bunu daha üst bir noktaya da taşımaktadır. Alevi inancında cinslerin eşitliğine vurgu yapmayan öğreti, anlatı yoktur. Piri, inanç önderi, mürşidi kadın da olan Aleviler; ibadetlerini kadın erkek beraber yaparlar ve buna “Can olmak” derler. Can olmak bir olmaktır. Alevilerin her cem ibadetinde yeniden yaşattıkları Kırklar Meclisi anlatısında içeride bulunan kırk kişinin kırkı da üzüm şerbetini içtikten sonra hale girerler ve bir olurlar, semah dönerler. Bu noktada büryanlık, üryanlık ve kamillik vardır. Kadının erkekten, erkeğin kadından saklayacağı, sakınacağı, geride duracağı, ileride duracağı bir mekan yoktur Alevi cem erkanlarında. İnancın referans verdiği yer can olmak, eşit olmak ve eşitliği sağlayarak, cinsleri, farkları ortadan kaldırarak sırra varmaktır.

Kadın ulular

Esasında çok uzun ve detaylı anlatılması gereken Alevi teolojisine bu yazıda yüzeysel olarak baktığımızda bile elimizde kuvvetli kadıncıl değerler buluyoruz. Teolojisi kadınla bezeli iken tarihin toplumun da eril olmasını beklememeliyiz; çünkü esasında değil. Aleviler Kerbela’yı bilir; ama sadece Hüseyin’in direnişini değil, Zeynep’in de direnişini bilmelilerdir. Kerbela hadisesinin bugünlere kadar gelmesi, bilinmesi meselesi Zeynep’in sayesindedir. Zeynep’in direnişi, aktarıcılığı sayesindedir.

Bugün Alevilerin “öne çıkmış” ziyaret yerlerinden olan Hace Bektaş Veli tek başına bilinmemelidir. Hâce Bektaş’ın Anadolu’ya gelişi anlatıda tüm erenler içinden Kadıncık Ana’ya mâlum olmuştur. Hace Bektaş, tüm kerametlerini Kadıncık’a aktarmış, onunla öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, örgütlemiştir. Aynı dönemde Bacıyan-ı Rum, Fatma Hatunun başında olduğu bir kadın birliğidir. Bu birliğin kadın ordusu, eğitim, meslek ve örgütlenme, şifacılık gibi faaliyetleri vardır. Hâce Bektaş bu kadın dokusuna müdahale eden bir erkek olmak yerine aksine bu kadın dokusunu benimseyip yaygınlaştıran bir eren olmuştur.

Diğer bir ziyaret yeri olan Abdal Musa ise Kadıncık Ana’nın öğrencisidir. Yola dair, inanca dair, felsefeye dair her ne kattıysa insanlara, bunların eğitimini Kadıncık’tan almıştır. Bu süreklerin devamı olarak 20. Yüzyılda Maraş’ta Elif Ana kendi ocağını kurdu, kurabildi. Elif Ana ocak soyundan gelmiyordu, kendi ocağını kurdu ve hattâ kendisi ocak olduğu için eşi de Dede/ Baba olarak kabul edildi. Bunlar ilk var olanın kadın olduğu bir inanç için hiç de fazla değildi!

Başa dönersek; o gün elime aldığım literatürdeki kaynakların hiçbirinde bu detaylar yoktu; çünkü erkek tarihçiler, erkek araştırmacılar Alevilik inancını erkekçe yazmışlardı. Belki meseleyi başka yerden ele alsalardı bugün Düzgin Bava kadar Hesker de bilinirdi, Munzir Bava kadar Anahit de bilinirdi, Ana Fatma daha çok ziyaret edilirdi, her sene Hace Bektaş’a giden Aleviler Kadıncık Ana’da da cem tutarlardı, kırk tane meleği ile bilinen Ana Buyere ziyareti bugün Buyer Baba olarak anılmazdı, Bağıre Sıpiye gibi adında “sıpiye” kelimesinin kadına referans verdiği[1] ziyaretler “Baba” olarak anılmazdı. Ve daha niceleri…

Bu sebeple tarih yazımında kadınlar önemli, kadın bakışı önemli. Bugünlere erkek tarih yazıcılığı ile gelindi; ancak kadınlar hep vardı, tarihin sayfalarında adları değiştirilse de yazılmasa da hep varlardı. Geçmiş de olduğu gibi bugün de kadınlar var, kadın araştırmacılar Alevi tarihini kadıncıl bir şekilde ele alıyorlar, bu alanda çalışmalar yürütüyorlar ve çok değerli eserleri geleceğe bırakıyorlar. Ancak bu çalışmalar yeterince sahiplenilmiyor ve görmezden geliniyor. Bu konuda hassasiyet gösterip onlarla dayanışma halinde olmalıyız.. Kadın araştırmacıların varlığı, artması bu sebeplerle oldukça önemli. Tüm kadınlara dayanışma ile sevgilerimi sunuyorum… 27 Ağustos 2020


[1] “Sıpye” kelimesinin kadın ziyaretler için kullanıldığını aktaran: Khures Ocağında Ana Xime.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder