29 Eylül 2020 Salı

Dersim’in Kutsalları, Ziyaretleri, İnancı Tehlike Altında



*Barış KOP

Tunceli Valiliği tarafından Munzur Gözeleri’nde peyzaj ve çevre düzenlemesi adı altında yapımına başlanan projeye tepkiler sürerken; 17+ Alevi Kadınlar grubundan Ceren Ataş, “Hakkı bir ağaçta görebilen, akan bir suda bulabilen doğasever toplumun doğasına saldırmak, Hakkına saldırmaktır” diye konuştu.

Dersim’in Ovacık ilçesinde bulunan ve Alevi inancında kutsal olarak görülen Munzur Gözeleri, peyzaj ve çevre düzenlemesi projesi ve projeye gösterilen tepkiler nedeniyle bir süredir gündemdeki yerini koruyor.

Tunceli Valiliği’nin koordinesinde Fırat Kalkınma Ajansı (FKA) tarafından hazırlanan projenin 8 milyon lira değerinde olduğu açıklanırken, çalışmalar bir süre önce başladı. Bölge halkı, Alevi dernekleri, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri ise bölgede insan etkileşimini artıracağı için projeye tepkili.

Munzur Özgür Aksın Meclisi tarafından peyzaj düzenlemesine ilişkin yapılan açıklamada, Munzur Gözeleri’nin 1. derece doğal sit alanı olduğu hatırlatılırken şu ifadelere yer verildi:

“Munzur’da insan etkileşimi artacak”

“Munzur Gözeleri Rekreasyon Projesi, Munzur Vadisi Milli Parkı’nın temel kaynak değeri Munzur Gözeleri ve çevresinde uygulanmak istenmektedir. Anılan proje kapsamında, çadır kamp alanları, hayvan kesimhanesi, tuvalet, otopark, büfe, stand alanları, yürüyüş parkuru gibi yapılar planlanmaktadır.

Munzur Gözeleri ve çevresinde insan etkileşimini artıracak yapılar öngörülmesi Munzur’a özgü alabalık türünün habitat alanlarına zarar verecek ve anılan türün neslinin yok olması dahi gündeme gelebilecektir. Munzur Gözeleri’nin kaynak bulduğu Ziyaret Köyü ve devamında Ovacık ilçe merkezi dahil 2872 sayılı çevre kanunu gereğince kurulması gereken biyoloji atık su arıtma tesisi kurulmamıştır. Bu bakımdan insan etkileşiminin artırılmasına dönük proje yapılması hukuka aykırıdır.



“İnanç merkezi ticaret alanına çevrilmek isteniyor”

Alevi-Kızılbaş inancı için kutsal bir mekan olan Munzur Gözeleri’nde hayata geçirilmeye çalışılan peyzaj projesi inancımıza, kültürümüze ve hafızamıza müdahale ile eşdeğerdir. Peyzaj projesi ile doğal bir inanç merkezi özünden koparılarak mesire ve ticaret alanına çevrilmek istenmektedir.”

Yaşanan tüm bu gelişmeler ile birlikte Alevi inancında önemli bir yer tutan ‘ziyaretleri’ ve Muharrem ya da diğer bir ismiyle ‘On İki İmam Matemi’ oruçlarını 17+ Alevi Kadınlar grubundan Ceren Ataş ile konuştuk.

 

1.       Öncelikle, Dersim’de her dönem bitmeyen bir tartışmayla başlamak istiyorum. Munzur Gözeleri’nin içinde bulunduğu durum senelerden beri tartışılıyor. Munzur Gözeleri başta olmak üzere Dersim genelinde Aleviler için kutsal olarak görülen “ziyaretlerin” bölgede ve orada yaşayanlar için önemi nedir? Kısaca bahseder misiniz? 

 

C.A: Bu soruya cevap vermek için öncelikle Dersim inancında ziyaretlerin ne olduğunu ve önemini açmak gerekiyor. Dersim’deki inancın adı “Raa Haq”tır, yani Hak yolu. Bu inancın kutsallığı Dersim’de mekanlarda ortaya çıkmıştır. Örneğin Munzir Bava bunlardan en bilinen ziyaret yerlerinden biridir. Bu kutsal mekanlar; dağ, göl, şelale, ağaç, toprak, taş olabilmektedir. Ancak bilinmeli ki bu “jare” mekanlarının hepsinin kendi içinde Raa Haq inanç felsefesini aktaran bir anlatısı vardır ki bu anlatılar yüzyıllardan beri halk anlatıcılığı ile bugünlere ulaşmıştır. Esasında Raa Haq inancın panteist, doğa kutsal bir inançtır. Dersimliler Güneş’e ve Ay’a belli saatlerde, belli günlerde ibadetlerini yaparlar. Bu olmazsa olmaz bir ibadettir. Bu bağlantıda baktığımızda dağın, taşın, suyun, ağacın ve hayvanların kutsallığı şaşırılmayacak bir durumdur. Aynı zamanda bu kutsallar hem kadın hem de erkek sahiplere aittir. Örneğin Duzgin Bava ziyaretinin sahibi Duzgin erkektir, onun kardeşleri olarak bilinen Xaskar, Jele/Zel, Buyere ziyaretleri kadındır. Bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlardan bir tanesi de kadın ziyaretlerin "erkekleştirilmesi" ve Türkçeleştirilmesidir. Misal; az önce saydığım kadın ziyaretlerden Ana Buyere ziyaretini bugün "Buyer Baba" diye anlatanlar maalesef çoğalmakta... Ana Buyere, kırk tane kadın meleği ile birçok öyküsü ve kerameti olan bir dağ ve göldür... 

 

 Dersim'deki ziyaret yerlerine Kırmancki dilinde “jare” denir ve buralara özellikle Perşembe günleri, Xızır ayında, Gağan Bayramı dönemi, Hawtemal yani yıl dönümü, baharın karşılanması günlerinde veya Hakk’a yürüyen bir canın hayır zamanlarında ve veya bir murat dileği için gidilir. Söylenebilir ki Dersim halkı bu kutsal mekanlara tapar, onlarda dilek diler, onlara hizmet eder ve Hakk'ına oralarda yakarır. İnanç meselesi coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre değiştiği için Dersim’deki “jare” kültü diğer toplumların yadırgamasına maruz kaldığı gibi her daim iktidarların ve iktidar inançlarının muhafazakar ve saldırgan fanatiklerinin odağında oldu. Şunu da ekstra vurgulamak istiyorum; bu inanç dişil unsurları vurgulayan bir inanç. Kadın erkek eşitliğini belirten, Anaların inanç önderi olduğu, kadın sahipli ziyaretlere tapılan bir inanç. Raa Haq inancının ve bu bağlantıda Dersim'deki kadın unsurların tehlike altında olması hem iç hem dış etkenlerden kaynaklıdır(!)

 

Munzir Bava ziyaretine gelirsek, hem inançsal hem de tarihsel olarak çok değerli bir yerdedir. Aşiretlerin birlik beraberlik yeminleri ettiği, suyundan içtiği ortak bir noktadır; ancak buraya senelerdir yapılmak istenen saldırılar mevcut. Bu suyun şişelenip satılması, baraj yapılmak istenmesi, ziyaretin kirletilmesi, piknik alanına dönüştürülmesi ve bence en önemlisi Munzir Bava anlatısının Raa Haq inancından başka bir inancın anlatısına dönüştürülmesi… Bunların hepsi toplamında Dersim halkının kutsal mekanlarına yapılan saldırıların misalidir. Hakkı bir ağaçta görebilen, akan bir suda bulabilen doğasever toplumun doğasına saldırmak, Hakkına saldırmaktır. Bu bağlamda Munzir Bava ziyaretinin öncelikle Dersim halkı tarafından "piknik alanı" veya populerlik yeri algısından çıkarılıp oranın kutsallığını tekrar benimsemek ve anlatmak gerekiyor.

 


2.       Dersim Alevi inancına göre dağlara, taşlara, ağaçlara, derelere, hayvanlara ve komple olarak doğaya karşı bir kutsiyet atfedilir. Geçmişe oranla şimdi gerekli hassasiyet fazlasıyla gösterilmiyor olabilir ama genel olarak böyle bir durumdan bahsedebiliriz sanırım. Geçmişten günümüze doğayla kurulan ilişkiye ve son duruma ilişkin neler söylersiniz?  

 

C.A: Geçmişi ve bugünü kendi tecrübelerimden aktarmaya çalışayım. Ben küçükken köyümüze gittiğimizde yapılan ibadetlerde, oradaki kutsal mekanlar çağırılırdı. Yerel kutsallar, Duzgin Bava, Ana Fatma, Xaskar, Xızır… İki sene önce köyümüze dışarıdan gelen bir “Dedenin”, Dersim’deki kutsallara dair tek kelime etmeden ibadet ettiğini ve halkın buna karşı tepkisiz olduğunu gördüm. Esasen farkı da görmüyorlardı. İnsanlar inançlılar ama inançlarının yerelliğinden/ özgünlüğünden uzaklaşmış durumdalar. Şehirlere göçler, Dersim’in insansızlaşması, inanca dair düzenli yapılan saldırılar, Dersim’de yaşamayan Dersimlilerin oraya biçmek istediği politik kimlikler… Bunların hepsi bana sorarsanız etkili. Bugün insanlar hangi aşiretten olduklarını bilmiyorlar, anadillerini bilmiyorlar, hangi ocağa talip olduklarını bilmiyorlar ve daha da kötüsü bunları önemsememekle birlikte "küçükmsüyorlar". "Ben Kırmançki bilsem ne olur, on sene sonra kim konuşacak bu dili" diyorlar. Dil bu, içinde Dersim'in söylemleri, kendine has deyişleri, kimliği, geçmişi, alnımızdaki çizgiler, gülüşlerimiz, yaslarımız hepsi anadilimizdedir. İnancımız anadilimizdedir. "Zone ma zone Xiziri" ne kadar ağır bir cümledir; biz Xızır'ın, Duzgin'in, Ana Buyere'nin, Munzir'in konuştuğu dili kaybediyoruz. Anadilimizi bıraktığımız zaman Duzgin'e onun olmayan başka bir dilde yakaracağız... Bunlar şu anlama geliyor; Dersimlilerin Raa Haq inancıyla bağlantısı kopuyor; çünkü aşiret tarihsel bir geçmiştir, anadil insanın kendisidir, bağlı olunan ocak yolun şartıdır, düzenidir. Bunlarla olan bağ kopunca ziyaretler sahipsiz ve kimsesiz kalıyor. Onlar sahipsiz kalınca da halk sahipsiz oluyor. Dersim’de öne çıkan şey kutsal olan mekanlarda Hakka, Xızır’a, Güneş’e yakarmak yerini maalesef içi boş bir turistik tura bırakıyor. Şehirlerdeki Alevilik, bugün maalesef Cemevinde cenazelerde Türkçe namaz kılmayı meşrulaştıran, kadınlara başörtüsü dağıtan, tek tip bir ezberi inanç ritüeline dönüştü ve maalesef Alevilik adına hak arama amacıyla yola çıkan kanaat önderlerinin inancı bu yönde anlatmasından Dersimliler de nasibini aldı. Duzgin Bava'daki Cemevinde yapılan cem erkanlarının eski cem ritüelleri ile ne kadar benzerliği var? Aslında bu soru için Duzgin Bava’da bir Cemevi olması çok iyi bir örnek. Duzgin Bava kutsal bir dağ, kutsal bir ziyaret; ama bu dağın dibine bir Cemevi dikilmiş. Dağa merdiven döşenmiş. O dağa eskiler yalınayak ve evet “zorlanarak” çıkarlardı, ziyaretin amacı zaten sabretmek ve ermek, nasıl kolaylaşsın diye merdiven döşenir? Duzgin oraya merdivenle mi çıkmış ki biz merdivene basa basa gidelim? Muhteşem bir tezat ve bu tezat doğa kutsal bir inancın nasıl “binalaştırılmaya” çalışıldığını güzel özetliyor.

 

3.       Munzur Gözeleri için Valilik 8 milyon değerinde bir proje başlattı. Valilik, Gözelerin korunacağını, eski görüntüsünden kurtulacağını söylerken; bölgede yaşayanlar, Alevi kurumları ve siyasi çevreler bu projeye tepki gösterdi. Munzur Gözeleri’nin eski hali hakkındaki eleştirilerinizi nasıl sıralarsınız? Projeye olan bakış açınız nedir? 

 

C.A: Bana sorarsanız Dersim’de büyük bir suskunluk var. Elbette projeye tepki veren arkadaşlarımız oldu ama bütüne baktığımızda çok yetersiz. Daha önce Xızır’ın evi sular altında kaldı, bu çok büyük bir darbeydi ve sonrasını toparlamak mümkün olmadı sanki. Yer yerinde oynamalı, Munzir’in durumu için; ama oynamıyor. Ancak daha geçmişine de bakarsak, Dersim halkı mesela Munzır suyunun şişelenmesine de karşı çıkmalıydı, kutsal bir suyu alıp işleyip şişeye koyarsanız o ziyarete bakışınızı aşağı çekmiş olursunuz. Oraya kirli su akıtılıyor. İnsanlar çöp atıyorlar ve daha niceleri!

 

Bu bağlamda diyebilirim ki Munzir Gözelerinin bir düzenlemeye ihtiyacı yok, aksine doğal haline bırakılmasına ihtiyacı var. Suyun toprakla aşk haline, hayvanlarla konuşmasına, üzerine değen Güneş ve Ay ışıklarına ihtiyacı var; halkın da Munzir Bava’ya gidip yakarmaya, binlerce yıldır yaptığı gibi tüm muratlarını oraya bırakmaya ihtiyacı var. Munzir ziyaretinin gerek iç gerekse dış tehlikelerden uzaklaştırılmasına ihtiyaç var. Munzir Bava bir örnek olarak öne çıkıyor ancak bilinmeli ki Dersim’in kutsalları, ziyaretleri, hayvanları, suları ve inancı tehlike altındadır.

 


4.       Alevi toplumu geçtiğimiz günlerde Muharrem orucu tuttu. Oruçların ardından da aşureler yapılmaya başlandı. Tutulan oruçlar ve aşure hakkında bizlere bilgi verir misiniz?

 

C.A: Bildiğiniz gibi İslam Peygamberi Muhammed’in ölümünden sonra İslam toplumu bir iç karışıklığa gitti. Bu karışıklığın nedeni halifelik makamına kimin oturacağına dairdi. Muhammed’in hem damadı hem de kuzeni olan Ali’nin ölümünden sonra ise bu çatışma ortamı daha da şiddetlendi ve özetlersek herkesin bildiği Kerbela hadisesi yaşandı. Kerbela’da peygamber torunları ve masumlar öldürüldü. Bu insanlık 

tarihi açısından kötü ve acımasız bir hadiseydi. Hala İslam inancına mensup mezhepler veya yollar Muharrem ayında Kerbela’nın yasını tutmaya, oruç tutmaya devam ederler.

 

Yalnız İslam inancına tabi olanlar değil, sosyal medyada gördüğümüz pek çok video ve fotoğraf gösteriyor ki Kerbela vakası evrensel olarak hassasiyet gösterilen bir vaka. Bu durum Aleviler için de böyledir, kendisini İslam inancına nispet eden ve veya İslam inancına nispet etmeyen Aleviler vardır; ancak Hüseyin’in direnişi, Zeynep’in mücadelesi ve orada yaşanılan haksızlıklar dolayısıyla Alevi toplumu ezilenin yanında durmuştur. Muharrem’de, ki esasen Aleviler “Oniki İmam Matemi” demeyi tercih ederler, on iki gün boyunca yas tutulur, eğlenilmez ve oruç tutulur. Bu oruç esasen bilinen oruçlardan farklıdır; et ve canlıya dönüşebilecek besinler yenmez ve esasen oruç açıldığı vakitlerde çok yemek de yenmez. Örneğin lüks sofralar kurulmaz. Benim anneannemin annesi kuru ekmekle geçirirmiş “des u dı yimame” dediğimiz on iki imamlar orucunu. Zaman olarak da bugün şehirde insanlar 00.00’a kadar yemek yiyebileceklerini düşünüyorlar; ancak eskiden köylerde böyle bir saat yoktu, akşam yatmadan önceye göre karar verilebilirdi. Mühim olan sabaha varmamaktı. Aç yattıktan sonra bir sonraki akşam hava kararmaya yakın, göğün hafif turunculaştığı bir zaman dilimi vardır bilirsiniz, o zaman oruç açılır. Bugün inanç o kadar asimile oldu ki cemevleri “iftar saati” yayınlıyor. Ancak Alevilik gök ile, doğa ile bütünleşmiş bir inanç ve bu şekil uygulamalar tamamen yanlış...

 

On iki rakamı pek çok inançta kutsallığını koruyor. Aşureye de on iki malzeme koyulma nedeni buradaki kutsallıktan gelir. Aşure, Kerbela hadisesi bittikten sonra, Zeynel Abidin’in (4. İmam) o katliam ortamından sağ kurtulması üzerine yapılan çorbanın biraz “tatlandırılmasıdır”. Onun sağ kurtulması yaşanan kötü hadise üzerine bir sevinç olmuştur. Alevi ocaklarının bir kısmı kendilerinin bu soya bağladıkları için de, aşure çorbası onlar için çok kutsaldır.

 

Ekstra: Bu röportaj vesilesi ile belirtmiş olayım, Dersim’de bugün pek çok bölge tehlike altında, örneğin Milli Köyünde, yine kutsal ziyaretin olduğu bir bölgedir, taş ocakları yapılacak/ yapılıyor. Orada kutsallar yok oluyor. Sadece Munzir'a odaklanılıyor gibi geliyor bana ancak bir üstlük meselesi söz konusu olmadan hepsine aynı hassasiyeti göstermeliyiz.

 

**Bu haber 28.09.2020 tarihinde Gazeteciler Cemiyetinin günlük yayın organı 24 Saat Gazetesi’nde, “Ataş: Dersim’in kutsalları, ziyaretleri tehlike altında” başlığı ile yayımlanmıştır.

*** Yazıda kullanılan fotoğrafların tamamı Barış KOP arşivindendir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder