Rıza Dalkılıç’ın Haziran 2020
tarihinde yayımladığı Kültürler, Mekanlar, Aileler ve Gündelik Hayat – 1938’de
Pülümür adlı kitabına dair bir inceleme yapmak istedim. Açıkçası böyle bir
yazıyı yazma kararını kitabı okuduktan sonra verdim. Zira kitabın içeriği
oldukça zengin ve yerel tarihçilik açısından mühim ve arşivliktir.
Dalkılıç kitabını yedi bölüme ayırarak
oluşturmuş. Bu bölümler üzerinde araştırmaya değinmek istiyorum: ilk bölüm
Dersim’in bir bölgesi olan Plemoriye, bugünkü ilçe adıyla Pülümür’ün tarihine
yönelik bir incelemedir. Burada Dalkılıç, zaman içinde Pülümür’de yaşanan
hadiseleri, tarihsel raporları, değerlendirmeleri aktarmış. İkinci bölümde ise
bölge özelleştirilmiş, Pülümür ve köyleri tek tek incelenmiş, köylerin
mezraları, konumları, nüfusları belirtilmiş. Bu incelemeler içerisinde en
önemsediğim mesele, ikinci ve üçüncü bölüm özelinde, yazarın bu köylerdeki
inanç merkezlerini ve onların hikayelerini halk aktarımı ile tek tek vermiş
olması. Zira bu inanç merkezleri zamanla kaybolmaya yüz tutmuş ve veya tutacak
haldedir. Dersimli halk, günümüzde adı bilinen ve öne çıkmış inanç merkezlerini
tanımakla yetinirken bu çalışmada köylerde ve hattâ mezralarda bulunan inanç
merkezlerinin kayda geçirilmiş olması çok değerlidir.
Dördüncü bölümde Dalkılıç,
Pülümür’deki Ermeni bölgelerini, köylerini, kiliselerini, hikayelerini yazmış.
Hemen hemen her köyde muhakkak bir kilise olduğunu bu bölümü okuduğumuzda
görebiliyoruz. Şunu belirtmek isterim; “Kırmancıya Beleke” tabiri bu bölümü
okurken aklıma gelmişti; çünkü bu tabir “Çok renkli Kırmanciye” demektir ve
vurguladığı şey Dersim’deki kültürel çeşitliliktir. “Kırmanciye” kavramı; hem
bölge olarak Dersim’i, hem bir devri, hem bir inancı hem de bir kültürü ifade
etmektedir; kendisine ait uygulamaları, sosyal yasaları vardır. Dolayısıyla çok
renkli Kırmanciye demek, bu özellikler içerisinde buradaki çeşitliliği
vurgulamak demektir. Bu bağlamda Dersim’de yaşayan ve yaşamış olan Kırmanç,
Kırdaş, Türkmen, Ermeni, Alevi, Pagan vs. tüm halkların ortak kavramıdır ve
buluşma noktasıdır.
Bu anlayış ile
Dalkılıç’ın Ermenilere ve onların geçmişine özellikle özen göstermesi oldukça
önemli. Diğer bir yandan yazar, hayali bir tablo çizmemiş. Ermenilere yönelik
Kırmanç ve Kırdaş aşiretlerin baskı ve zulümlerinden de bahsetmiş ve bundan
bahsetmeyen, daha hayali bir tablo ile dönemin Dersim Ermenilerini anlatan Nuri
Dersimi’ye yerinde eleştirilerde bulunmuştur. Yazarın da belirttiği gibi,
Dersim’de Ermenilere yönelik, 1915 döneminde ve öncesinde, aşiretlerin
sahiplenici tavrı olmakla birlikte, aksi şekilde hareket eden aşiretler de
olmuştur. Bu noktada önemli olan gerçeği anlatmak ve geçmiş tarihle
yüzleşmektir.
Pülümür’de yaşanan
katliamlar
Beşinci ve altıncı
bölümlerde yazar Pülümür’de yaşanan katliamları, öldürülen kişileri ve onların
hikayelerini aktarmıştır. Yerel halkın anlatımları burada oldukça önemli zira
sözlü aktarım, özellikle Dersim gibi yaşanılanın yalnızda o bölgede kaldığı
yerlerde en önemli aktarım şeklidir. Yine bu bağlamda son bölümde bazı önemli
portreleri aktarmış ve tarihe onları not düşmüş. Özellikle bu iki bölümde
kişilere ve hadiselere yazılan kılamlar (Türkçe karşılığı ağıt olabilir)
aktarılmış.
“Ax bıra sodıro dere
Plemoriye
Tı veta lıngede kerda
dırvetın
Arda bıne Revet’te kişta
Ax bıra bekeşiye”
(Ah kardeşim sabahtır
Pülümür deresi/ Seni çıkarıp ayağından vurdular/ Getirip Rabat’ın altında
öldürdüler/ Ah kardeşim kimsesizlik…)
Söyleyen: Gırmo Hüseyin
Baxıre Sıpiye ve Ana
Buyere
Kitabı incelemek ve
üzerine yazı yazmak istememin nedeni ise Dalkılıç’ın hem arşivlik bir çalışma
yapmış olması hem Kırmanciye Beleke anlayışını elden bırakmaması hem de dişil
ögelere sadık kalmasıdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki pek çok coğrafyada kadın
evliyaların veya kadın sahipli mekanların adları bugün erkek adlar ile
anılıyor, asimile oluyor. Dersim’deki kadın sahipli mekanlar bugün “Baba” adı
ile erkek formatına dönüştürülüyor ve bu isimler de Türkçeleştiriliyor. Bunun
en bilinen iki örneği var: Baxıre Sıpiye ve Ana Buyere.
Baxıre Sıpiye de Ana
Buyere de Pülümür’de bulunan kutsal ziyaretler ve bu iki ziyaret için de halk
Duzgin Bava’nın kızkardeşlerinden olduklarını söylerler. Kızkardeşlik meselesi
tartışma konusu; ancak buradaki önemli kısım şu; bu ziyaretler dişi
ziyaretlerdir ki “kızkardeş” olarak anılıyorlar. “Sıpiye” Türkçe’de beyaz
demektir ve Dersim inancında beyazlık yalnızca kadınlar için kullanılır.[1] Dolayısıyla
bugün “Bağır Baba” veya “Bağır Paşa” olarak bu ziyareti anmak hatalı. Burada
hem Kırmançki’ye hem de kadıncıllığa yönelik asimilasyon uygulanmakta.
Ana Buyere ise yine
Baxıre Sıpiye gibi Duzgin Bava’nın kızkardeşi olarak çokça anılır. Ana
Buyere’nin kırk tane melekesi olduğu, bir kadın olduğu ve bu dişi ögelerle dolu
anlatılarına Dersim Alevilerinde Şifacılık Geleneği adlı kitapta detaylı olarak
bakabilirsiniz. Ana Buyere de bugün maalesef Buyer Baba adı ile erkekleştirilen
ziyaretlerden. Dalkılıç çalışmasında bu iki ziyaretin de “baba, paşa” gibi eril
isimlerle anılmasına karşı çıkmış ve onların kadın evliyalar olduğunu
vurgulamıştır. Aynı zamanda köy ve mezralardaki yerel ziyaretlerden de dişi
olanları ayrıca belirtmiş, üzerinde durmuş. Erkekleştirilen tarihe ve inanca
yönelik yazarın böyle bir hassasiyete sahip olması ve bunu da aktarması pek çok
erkek yazara örnek olmalıdır. Bu bağlamda şunu da örneklemek isterim; şimdiye
kadar çocuk isteyip de çocuğu olmayan kişilerin gittikleri ziyaretler genelde
“Çocuğu olmayan kadınların gittiği yerler” olarak anlatılırken Dalkılıç “çocuk
sahibi olamayan aileler” şeklinde vurgulamış, çocuğun yalnız kadının olmadığını
veya kadından kaynaklı sorun yaşanmadığını da buraya kadını ve erkeği ekleyerek
vurgulamış.
Dersim tarihine
tanıklık
Pülümür’deki bilinen
ziyaretlerin haricinde köylerde ve mezralarda bulunan diğer tüm ziyaretlerin
kayda geçirilmesi, onların anlatılarının aktarılması Pülümür ve dolayısıyla
Dersim tarihine dair tanıklık edilmiş olması bu çalışmayı yerel
tarihçiliğimizin arşivinde tutuyor. Daha önce duyulmayan Xanım Köprüsü, Gelin
Odaları gibi henüz tarihi bilinmeyen tarihi eserlere de dikkat çekilmiş. Şahsen
bir okuyucu ve araştırmacı olarak kitaplar Pülümür’deki aşiret dağılımını da
görmek isterdim. Yalnız bu alanın da tamamlanmasıyla gerçek anlamda yerel bir
kaynak olan bu çalışmayı Dersim okumaları yapan herkese tavsiye ederim.
[1] “Sıpiye”
kavramının yalnız kadınlara dair kullanıldığını ilk defa Khures Ocağından
Ana Xime’den duymuştum. Dalkılıç da çalışmasında bu noktaya değinmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder