15 Aralık 2020 Salı

Gülseven Medar: Gerçeğim, varım, doğalım…

 

Gülseven Medar: Gerçeğim, varım, doğalım… - Ceren Ataş (Röportaj)



“İlla Kürtçe müzik yapacağım diye bir çıkış noktam olmadı sanıyorum. Ben bir sonucum. Bin yılların getirdiği bir sonuç. Gerçeğim, varım, doğalım. Kültürel birikim ve sermayem yok sayılsa da yozlaşsa ve yok olsa da bir gün, bir zamanlar ben vardım. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Toplumun ve dünyanın hafızası bunu yazdı. Bu hafızaya bin yıl geçse de dokunacak ve hislenecek genetik devamımız olacaktır dünya döndükçe.”

Röportaj: Ceren Ataş

Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?

Müzik en yaygın, en kolay ulaşılır, her an her yerde iletişim kurduğumuz sanat dalı. Eminim ki beşikte ya da anne karnında “kurgulanmış” müzikle tanışmışımdır. Ama bilinç dahilinde en eski anılar olarak, memleketim Sivas-Zara’da çocukken düğünlerde, ev muhabbetlerinde çalıp söylemeleri izlerken, cenazelerdeki ağıtları dinlerken, ayrıca teyplerde çalınan kasetleri ve radyo yayınlarını dinlerken ki zamanlar gözümün önüne geliyor.


Kültür bağlamında, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?

Etnik kökenim olan Kürt-Alevi kültüründe gördüğüm gibi birçok halk kültüründe de inancın dışavurumsal yanında en baskın estetik etkinlik müzik olagelmiş. Müziğin etki etme gücü çok fazla. Rezonans ve frekans kuvveti var. Ses dalgaları fiziken ortama etki ediyor. Birçok sanat türüne göre anında ortaya çıkabiliyor ve anında icra edeni ve dinleyeni etkisi altına alabiliyor. Her zaman kelimelere ve bir dile ihtiyaç duymuyor. Her zaman bir nesnesel enstrumana bile ihtiyaç duymuyor ortaya çıkarken. Şifa için, duygu ve düşünce dünyasını yaşamak ve yansıtmak için icra edilen kıymetli bir sanat türüdür. İnanç noktası da insanlık tarihini, kültürünü etkilemiş, kültürler meydana getirmiş güçlü bir yapı olmuştur görüyorum ki. İnancı ifade etmek, karşı tarafa tesir etmek ve en önemlisi inancın sürdürülebilirliğini sağlamak için, karşılaştığımız birçok inançta müziğin rolünü görüyoruz. Müzik bu süreçlerde inançla yoğrularak kültürel bir forma da kavuşmuştur... Örneğin; deyiş, semah, ilahi, gazel, ezan, şamanik ayin müzikleri, Ave Maria ilahileri, zikirsel ayin müzikleri vb.

“Özellikle memleketimde mezar ağıtlarını kadınlar seslendirir. Hem etkileyici olduğu için, hem de duygularını ortaya dökmesi noktasında kadına bir yakıştırma ya da serbest bir alan tanınması şeklinde olmuş olabilir. Eminim ki kadınlar bu alanı kendileri ele geçirdi.”

Gerek öğrenme gerekse icra etme döneminizde, cinsiyetçi tutumlara maruz kaldınız mı?

Şimdiye kadar beni inciten cinsiyetçi bir tutum hatırlamıyorum icra ve eğitim sürecimde. Daha şanslı bir dönemde olabilirim. Ama genel anlayışta kadın sesleri etkili bulunuyor. Özellikle memleketimde mezar ağıtlarını kadınlar seslendirir. Hem etkileyici olduğu için, hem de duygularını ortaya dökmesi noktasında kadına bir yakıştırma ya da serbest bir alan tanınması şeklinde olmuş olabilir.



Eminim ki kadınlar bu alanı kendileri ele geçirdi. Bu noktada erkeklere duygularını, acısını özgürce yansıtmasına karşı biraz tepkisel bir kültür olduğunu görüyorum. Hatta bir köyde feminen (belki eşcinseldir) bir büyüğümüz olan adamın mezar başlarında kadınlara karışıp ağıt yakmasını ayıplarlardı. Muhabbet cemlerinde ve cem ritüellerinde de kadınları müzikal icrada çok az görüyoruz. Eskiden köyün iş yükünden ve çocuklarına olan sorumluluklarından ötürü olsa gerek uzun saatler müzik ortamında kalıp gönüllerince aktif müzik pek de yapamamışlar. Çok az örneklerle karşılaştım.

Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz? İstanbul’un uzun mesafelerinden, çalışma hayatından ve ev sorumluluğundan sebep kadın arkadaşlarımla çok aktif süreçlere giremiyorum. Birçok yakın arkadaşım da aynı durumda. Fakat zaman zaman ortak üretim ve icra ortamları hayalleri kurduğumuz oluyor. Ülkenin sert politik ve ekonomik koşulları zamanımızı ve enerjimizi hızlı tüketiyor ne yazık ki. Bu hayallerimizi gerçekleştirmek kolay olmalı iken maalesef hayata geçirmek zor oluyor.

“Ana dilin kaybolması ve yozlaşması tarihsel ve kültürel bağların da zayıflaması, kültürel aidiyet duygularının ve kodlarının da giderek kaybolması anlamına gelebilir.”



Deyiş, kılam vs. üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu? Yazmayı düşünürseniz hangi dilde kendinizi ifade edersiniz?

İçinde yer aldığım üç müzikli oyundaki canlandırdığım karakterlerin müziklerini kendim yaptım. Bu oyunlar Kürt dilinde oynandı ve müziklerini geleneksel formda özgün besteler şeklinde gerçekleştirdim. Değişik formlarda da melodiler mırıldanıp kaydettiğim müzikler var. Tabii onu vücutlandırmak için zamansal ve enerjisel bir imkanım şu dönem yok. Söz olarak üretimim yok. Ama bazı denemelere girişirsem Türkçe ve Kürtçeyi değerlendirmek isterim.

“Kadın güzelliğinden örneklemeler yapılarak pirin güzelliği anlatılıyor bazı deyişlerde. Orada anlatılan güzellik standartlaştırmasıyla ilgili derdim var.”

Deyişleri, ağıtları hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kadın güzelliğinden örneklemeler yapılarak pirin güzelliği anlatılıyor bazı deyişlerde. Orada anlatılan güzellik standartlaştırmasıyla ilgili derdim var. Mesela “gerdan, ağ gerdan” olunca güzel oluyor gibi düşünsel refleks halini almış bu tür kalıplar. Güzellik içeriği hep tartışılmış, yeniden ve yeniden büyük zevkle ortaya konulmuş, dinamik bir süreç yaşıyor. Ama her belirlenen içerikte, karşı içerik ötelenen olmuş. Bu varoluşsal sonuçları acımasızca yargılayan bir durum. Kutsama ve kınama süreçlerinde yıpranan varlıklar olduk.

Kürt müzik kültüründe kadınlar: üretim, söyleme, aktarma veya hikâyeye konu olma…

Tosca oyunu, Amsterdam

Kürt müzik kültüründe kadınlar müziğin neresindeler?

Üretim, söyleme, aktarma veya hikâyeye konu olma… Kürtler müziği aktif yaşayan bir halk. Kadın, erkek, çocuk… Tek başınayken, hep birlikteyken… Dans ederken, ağlarken... Kadınları aşırı dindar bir yapı içinden yaşamıyorsa, duygulanımını müzikle, tempoyla, dansla, zılgıtla hemencecik yansıtıyor. Yaşam enerjisi güçlü bir toplum, çünkü yaşam pratikleri ve kültürel değerleri canlı. Müziği, örneklediğiniz bütün safhalarda da icra ediyorlar yer yer.

“İçsel bilgeliği, yüzlerce yıl geçmişte anaerkil dönemlerde daha aktif yaşamış kadınlar bu yüzyılda da sanıyorum ki o dönemlerin mirasından parçalar arıyor.”  



Kürtçe dilinde şarkı/ kılam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz? Sizce dili aktaran kadın mıdır?

Genelde kadınların ya en muhalif ya da en muhafazakar olduklarını gördüm ev ortamında. Dini inançta, kadın onun en tutucusu olabiliyor evdeki diğer bireylere oranla. Bu genelde kapalı toplumların kadınlarının hikayesi olabiliyor. Ya da açık toplumlarda, fal baktırmak, meditasyon, şifacı aramak, büyücü aramak, sorunlarını çözmek veya merakını gidermek için spiritüel ortamları, konuları keşfetmek gibi eğilimlerde kadınların çoğunlukta olduğunu sanıyorum. İçsel bilgeliği, yüzlerce yıl geçmişte anaerkil dönemlerde daha aktif yaşamış kadınlar bu yüzyılda da sanıyorum ki o dönemlerin mirasından parçalar arıyor.

Yerel bölgede, yalnızca kendi kültür habitatında yaşayan bir halk içindeki kadınlar genelde dilini daha iyi koruyabiliyor. Başka milliyetteki insanlarla fazla diyalog yaşamayınca ana dili günlük hayatında hep aktif oluyor doğal olarak. Ama televizyon radyo vb. iletişim ağları kapalı alanlara yeni dil ve kültürleri taşıyor. O noktada kadının da intibaları yavaş da olsa değişiyor. Ama duygusunu en rahat, en hissederek ifade ettiği ana dilinin üzerine başka bir dil de öyle kolay yerleşemiyor. Yerel bölgede kadınlar çocuklarını büyütmekte aktif oldukları için ana dilini evlatlarına aktarabilme şansına sahip oluyor. Ama uzun yıllar süren okul eğitimi aşamalarında, o ana dil ne hale geliyor, kendimden acı bir örnek verebilirim. Bugünün şehirle bağı kuvvetli kadınların ana dilini aktarmadaki işi daha zor.

“Dil büyülü bir unsurdur bilgiyi taşımada, aktive etmede, duygusal aktarımda. Toplumsal, kültürel, anısal kodlar taşır. Her dil kutsaldır o sebeple.”

Kürtçe anadiliniz ama Kırmançki dilinde de müzik yaptığınızı görüyoruz. Bir sanatçı olarak anadilin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair düşünceleriniz nelerdir?

Bu konu acı veriyor bana tabii ki. Dil büyülü bir unsurdur bilgiyi taşımada, aktive etmede, duygusal aktarımda. Toplumsal, kültürel, anısal kodlar taşır. Her dil kutsaldır o sebeple.


Sağlıklı birey ve toplumların ana kodlarını sağlıklı olarak yaşıyor ve yaşatıyor olmaları önemli olabilir. Kabul görülme, değerli görülme, onaylanma psikolojisinde anadilinin karşı tarafça ve kendi toplumu tarafınca saygı görülmesi önemli bir ihtiyaç olabilir. Sağlıklı giden süreçte sevgi ve birliktelik ruhu yaşatılır diye düşünüyorum. Ana dilin kaybolması ve yozlaşması tarihsel ve kültürel bağların da zayıflaması, kültürel aidiyet duygularının ve kodlarının da giderek kaybolması anlamına gelebilir. Tabii bireylerin ve toplumların temelde bu bağlara ve duygulara ihtiyaç duyup duymadıkları konusu üzerine düşünebiliriz.

“Aynı gemide yol aldığımız, aynı sorumlulukları yerine getirdiğimiz, aynı devlet kasasına katkıda bulunduğumuz, aynı depremde öldüğümüz, egemen bir milletin kültürünü yaşama ve yaygınlaştırma imkanlarına bir Kürt vatandaş olarak sahip değilim.”

Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları nelerdir?

Evet tabii ki istediğimiz bir medyada ana dilimizle özgürce yer alamıyoruz. Ürettiklerimizi çok sınırlı şekilde yaygınlaştırabiliyoruz. Aynı gemide yol aldığımız, aynı sorumlulukları yerine getirdiğimiz, aynı devlet kasasına katkıda bulunduğumuz, aynı depremde öldüğümüz, egemen bir milletin kültürünü yaşama ve yaygınlaştırma imkanlarına bir Kürt vatandaş olarak sahip değilim.

Ben kendimi doğal olarak icra ediyorum. Yani bildiğim, hissettiğim şeyi yapıyorum. İlla Kürtçe müzik yapacağım diye bir çıkış noktam olmadı sanıyorum. Ben bir sonucum. Bin yılların getirdiği bir sonuç. Gerçeğim, varım, doğalım.

Kültürel birikim ve sermayem yok sayılsa da yozlaşsa ve yok olsa da bir gün, bir zamanlar ben vardım. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Toplumun ve dünyanın hafızası bunu yazdı. Bu hafızaya bin yıl geçse de dokunacak ve hislenecek genetik devamımız olacaktır dünya döndükçe.

Sizce anadillerin kaybolmaması için neler yapılmalı?

Ana dili koruyan şey onu olabildiğinde her alanda aktif kullanmaktır. Evdeki faaliyetler yetersiz geliyor. Dışarıdaki alan günlük zamanımızın büyük kısmını kaplıyor. O sebeple bir dil resmi dil olarak icra edildiğinde ve kültürel, sanatsal, edebi alanlarda değerlendirildiğinde, onun korunma şansı olur.

“Mem u Zin, aşkı ve verdiği cesareti, kararlılığı, feodal yapının erkeği ve kadını hangi noktalara getirdiğini, kadına artı nasıl yükler yüklediğini, insanların ve toplumların birbirleri üzerindeki tahakkumun sonuçlarını gösteren önemli bir eser.”


Mem u Zin oyunundan

“Mem u Zin” oyununuz izleyiciler açısından muhteşemdi, sizin açınızdan nasıldı? Deneyimlerinizi aktarır mısınız?

“Mem u Zin” kültürel, dilsel ve toplumsal hafıza bakımından önemli bir eserdir. Bunu sahneleyerek Kürt kültür ve sanatını yeniden deneyimleme, yaşama şansım oldu öncelikle. Tarihteki derinliğine rağmen bugün de hala varlığını sürdüren benzer hikayelerin varlığı insanın temel yapısı hakkında bize bilgi vermiş oldu. Aşkı ve verdiği cesareti, kararlılığı, feodal yapının erkeği ve kadını hangi noktalara getirdiğini, kadına artı nasıl yükler yüklediğini, insanların ve toplumların birbirleri üzerindeki tahakkümün sonuçlarını gösteren önemli bir eser. Bunu sahnelemek, Kürtçe edebi eserlerin az sayıda elimizde olması bakımından da önemliydi. Bu oyun için besteler yaptım ve “Zin” karakterini canlandırmaya çalıştım. Benim için üretken ve geliştirici bir süreç oldu. Kıymetli bir deneyim oldu.

Fakat DBŞT (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları) bünyesinde başladığımız prova süreci ikinci defa kayyumun gelmesi ile sekteye uğradı. Amed Şehir Tiyatrosu ayrışması süreciyle birlikte provaları verimsiz koşullarda tamamlayıp verimsiz koşullara rağmen heyecan ve zevkle sunduk izleyiciye. O günlerin demoralize olmuş insanlarına heyecan ve moral katmak beni onurlandırdı.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder