“Her Dersimlinin evinde olduğu gibi bizim de evimizde bir tenbur vardı.”
Röportaj:
Ceren Ataş
Not:
Röportajda kullanılan dörtlükler Ömer Hayyam rubailerinin Gulê Mayera
tarafından Kırmançki’ye çevrilmiş versiyonlarıdır.
Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?
Ben çok iyi dinleyicilerin ve müziği çok
seven insanların olduğu bir ailede yetiştim. Her Dersimlinin evinde olduğu gibi
bizim de evimizde bir tembur[1] vardı.
Babam ve amcalarım çok içli çalar ve söylerlerdi. Kırmançki, Türkçe, Kırdaşki
dillerinde… Ama müzik, bunların dışında ve tamamen başka sebeplerden girdi
hayatıma. İlk 1991 yılında Erdal Erzincan’la Maltepe’de onun öğrencilik
zamanlarında ortak arkadaşlarımız vesilesiyle tanışıp arkadaş olduk ve böylece
müziğe bağlamayı elime alarak başlamış oldum. Daha sonra MKM[2]’de grup çalışmalarına katıldım. Çok yoğun çalışmalarla müzik hayatım
başladı
“Doğada her
şeyin bir ritmi vardır. Temelinde doğa inancının, doğadaki varlıkların
kutsiyetinin olduğu bütün inançlarda müzik vardır. Alevilik de doğayı esas
alan, sözlü kültürle bugüne gelen bir inançtır. Doğa-inanç-müzik iç içedir.”
İlk hangi enstrüman ile başladınız? Bu enstrümanı neden seçtiniz?
Ben ilk bağlamayla başladım. Erdal
Erzincan arkadaşınız olunca başka ihtimal söz konusu olamazdı zaten. Ama daha
sonra MKM’de elemanı olduğum gruba hangi enstrüman lazım olduysa hiç üşenmeden
günün birkaç saati metodu karşıma alıp, boş zaman buldukça odaya kapanıp büyük
çabalar harcayarak onu öğreniyordum. Gitarcı eksiliyordu mesela ben hemen idare
edecek kadar gitar öğreniyordum. Sonra yan flüt ve percussion da öğrenmiştim. O
zamanlar aklıma geldikçe ne kadar büyük hevesler ve azim varmış diye düşünmeden
edemiyorum. Bir şeyi çok istemekle kesin başarmak arasında yüzde yüz doğru
orantı var bence. Çok özlüyorum o zamanları…
“Müzik
olmadan cem bağlanmaz, öğretiler temburla, deyişle aktarılır…”
Kültür bağlamında, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?
Doğada her şeyin bir ritmi vardır.
Temelinde doğa inancının, doğadaki varlıkların kutsiyetinin olduğu bütün
inançlarda müzik vardır. Alevilik de doğayı esas alan, sözlü kültürle bugüne gelen
bir inançtır. Doğa-inanç-müzik iç içedir. Mesela akarsuların çağlarken
çıkardığı ses bildiğim kadarıyla do notasıyladır. Müzik inançta ortak hareket
etmeyi sağlar. Birleştiricidir. Bağlama araçtır, taşıyıcıdır, adı gibi
bağlayandır… Ayrıca müzik olmadan cem bağlanmaz, öğretiler temburla, deyişle
aktarılır.
Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Şu an sadece her dilden katılımcılarının
kadın olduğu “Anadili Yaşatır, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” konulu iki başlığı
olan bir projedeyim ama yoğunluktan şu ana kadar bir katkı sunamadım. Yeni bir
çalışma, en önemsediğim konuları ele alan bir platform. İlerlemesi ve faydalı
olması dileği ile… Ayrıca kadın platformları ve dayanışma sadece sanatçılar
içinde değil; her yapı içinde oluşturulmalı.
“Tüm
bestelerim Kırmançki dilinde…”
Klam üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu? Üretseydiniz
hangi dilde yazardınız?
Yıllar önce Karanlıkta Dans adlı güzel
mi güzel müzikal bir film izlemiştim. Dram, kadın, haksızlık ve benim bitmeyen
gözyaşlarım… Gözleri görmeyen bir kadının yaşadığı her şeyi ritimle ve
melodiyle ifade etmesi çok etkileyiciydi. Ertesi gün ilk bestemi yapmıştım.
Ellerimin parmaklarını iki kez sayacak kadar var kendi bestem. Hepsi Kirmançki…
“Bir klam
içinde kadın konu olarak ele alınmışsa sonuç ayrı, ama klamı kadın söylemiş ve
üretmişse bambaşka etkisi var bence. Bilirim, bir kadın anlatmışsa hayat vardır
içinde, incelik vardır, duygunun en saf hali vardır.”
Deyişleri veya klamları hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Bu konuda
neler söylemek istersiniz?
İster deyiş olsun ister klam fark
etmiyor. Bu cevapta biraz pozitif ayrımcılık yapmak istiyorum. Bir klam içinde
kadın konu olarak ele alınmışsa sonuç ayrı, ama klamı kadın söylemiş ve
üretmişse bambaşka etkisi var bence. Bilirim, bir kadın anlatmışsa hayat vardır
içinde, incelik vardır, duygunun en saf hali vardır. Onun anlatımındaki acı,
sevda, özlem, dert bizim ruhumuza serpiştiğinde en güzel melodi filizlenir ve
en temiz duyguyla çıkarız işin içinden…
“Can
Can’dır; kadın veya erkek değildir. Kadın posta oturur, erkan yürütür. Ama
başka inanç ve kültürlerde aşık kadınlar, mesela çok eziyet görmüş ve
isteklerini gerçekleştirmelerine hiçbir şekilde ne erkekler ne de toplum
kuralları izin vermemiştir ve çoğu kez kafalarında kırılmıştır sazları. Ama
kadınlar mücadelecidir, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun kadın
barışçıldır.”
Kırmançki dilinde klam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç arasında nasıl
bir bağ görüyorsunuz?
İnsana dair her şeyi bence taşıdığı
inancın felsefesi ve kaideleri belirler. Biz Aleviyiz ama ben öyle çok sıkı
bütün formalitelerin uygulandığı bir ailede büyümedim. Bizde herkes kendi
rızasıyla yapar her şeyi. Bütün bunlar dağarcığımda varken çok önemli başka bir
şey daha var. Biliyorum genel inananımızda da öyle bizim ailede de öyleydi.
Cinsiyetçi bakış açısı yok. Can Can’dır; kadın veya erkek değildir. Kadın posta
oturur, erkan yürütür. Ama başka inanç ve kültürlerde aşık kadınlar, mesela çok
eziyet görmüş ve isteklerini gerçekleştirmelerine hiçbir şekilde ne erkekler ne
de toplum kuralları izin vermemiştir ve çoğu kez kafalarında kırılmıştır
sazları. Ama kadınlar mücadelecidir, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun
kadın barışçıldır. Başına bağladığı tülbendi ortaya attığında savaş bitiriyordu
örneğin.
“Dil yoksa
biz de yokuz…”
Anadilin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair düşünceleriniz nelerdir?
Dilin varlığı ve çeşitliliği aynı
doğadaki börtü böceğin varlığına benzer. Rengarenk, cıvıl cıvıl… Hayvanlarıyla,
bitkileriyle ve tüm yapısıyla. Şimdi biz doğa ile ilgili bir sürü politik
sorunla ilgili mücadele ediyoruz tamam ama; arı olmazsa, çiçek açmazsa, su
çağlamazsa doğanın ne güzelliği kalır. Bir dilin yozlaşması veya kaybolması da
aynı buna benzer. Dil, varlığın evidir derler. Kaybolmadan, ardından ne güzel
bir dildi dememek için ne yapabiliyorsak bir an önce yapmalıyız. Tercih,
anadili kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya iken kılını kıpırdatmayanın!
Onlara dilbilimcilerin anadilin insan gelişimi ve psikolojisi üzerindeki
etkilerini araştırıp okumalarını öneririm. Dil yok-biz yok!
Sayire Dersimi Mem Çapan
Dersim şairi Mehmet Çapan ile
Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik
yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları
nelerdir?
Eskiden çok sık karşılaştırdık. Benim
şahsen çok fazla sahneye ve çok dolaşmaya, görüp tecrübe etmeye dayalı bir
icraatım olmadığı için şu an karşılaşmıyorum; ama bu başkası karşılaşmıyor
anlamına gelmiyor. Baskın kimlik, kültür, dil, inanç vs. ne yazık ki her alanda
ayrımcılığı ve baskıyı bizlere uygun gördüğü her yerde uygulamaktan geri
durmuyor.
“İyê kê mal û milkî sero hecî, roc
nêvênenê
Kûnê wertê hazar derdû, canê xo ra bêzarê
Ebê na halîya hêywax onca xo goynenê
Îyê kê zê ma niyê mordem niyê vanê”
“Bir dilin
masal anlatıcısı kalmamışsa o dil ölmüştür.”
Sizce anadillerin kaybolmaması için neler yapılmalı?
Bir dilin masal anlatıcısı kalmamışsa o
dil ölmüştür. Bizim bu dili kurtarma ihtimalimiz var çünkü bilen çok insan var;
kurtaramama ihtimalimiz de var çünkü bilen konuşmuyor, bildiğini kendinden sonrakine
aktarmıyor. Bilene yeni öğrenenin eklenmesi gerekiyor. Yazmak, çeviri yapmak,
okumak ama illaki bir şeyiyle, bir yanıyla uğraşmak dili canlı kılar. Anadilde
eğitim ise benim için çok sonraki bir iş. O zamana kadar çok şey var yapılması
gereken.
“Her çîyê mî sarav çiqa rindeka taskê dê
La girêdana aqil ser saykê
Tenê kê simit zerya mordemî bena ya
Çik kê esto zerê de vano dima!”
Gule Mayera’nın Kırmançki çevirisi ile
Ömer Hayyam Rubaileri
Daha önce başka bir kanalda, bugün ise CAN TV’de Kırmançki dilinde bir
program yapıyorsunuz. Bu programa nasıl başladınız ve neler yaşanıyor, biraz
deneyimlerinizi aktarır mısınız?
Bu soruyu biraz anadilimle serüvenimi
anlatarak cevaplamak istiyorum. Aslında işin doğrusu ben lise zamanlarıma kadar
Kırmançki konuşamıyordum. Anlıyordum sadece. Nenem benim sebebim. Yaşıyorken de
ölümünden sonra da her şeyi O’nun için öğrendim. Onu çok sevdiğim için yaptım.
Ona ithafen albüm yaptım, Ömer Hayyam Rubailerini Kırmançki’ye çevirip
kitaplaştırdım. Avrupa’da yaşadığım süreçte dilimi nasıl geliştiririm üzerine
çok çaba harcadım. Daha da ilginci bunları yaparken yanımda bu dili
konuşabileceğim o kadar az insan vardı ki…
Sonra televizyonda programlar yaptıkça
daha da içine girdim işin. Benim ne şimdi CAN TV’de ne de daha önce yaptığım
programlarda dili biliyorum, ben yapayım anlayışı yoktu. Yıllar geçti hala yok
o düşüncem. Ben sadece şu kaygıyla bu işi yapıyorum. Benden değil belki ama;
programa gelen, konuk olan, telefonla katılan bir insandan öğreneceğimiz bir
şeyler vardır kesin. Unuttuğumuz şeyleri bize hatırlatan birileri. Sadece benim
değil televizyonda yapılan başka Kırmançki programlar da var. Etkilerini
görüyor olmak hem kendimde hem ulaştığımız insanlarda bizlere devam etmemiz
gerektiğini söylüyor. Ümidim var benim. Dilim ve kültürüm yok olmayacak!
Gule Mayera emeği ve desteği ile Kırmançki öğrenenler oldu
Hollandalı şarkıcı Nadia Visser ile
Hollanda’da bir etkinliğe katılan Gule, o etkinlikte “özgürlük nedir” başlıklı
bir ankete “Özgürlük, insanın kendi dilini konuşabilmesidir” yazdığını anlattı.
Onun özgürlüğü anadili üzerinden tanımlaması, özgürlük ve dil üzerindeki
ilişkinin Gule üzerindeki etkisinden insanların çok etkilendiğini ve bu konu
üzerine tartıştıklarını belirtti. Bu tartışmadan etkilenenlerden biri olan Nadia,
Gule’nin anadili üzerine daha da ilgi duyarak onunla beraber Kırmançki
öğrenmeyi hızlandırdı. Nadia’nın Kırmançki klamlar söylemesiyle bitmedi bu
süreç, kendisi daha sonra Dersim’e de gitti ve Gule’nin deyimiyle “dili
öğrenmekle kalmadı, o dilin toprağıyla bütünleşti”. Bugün baktığımızda ise
Nadia, Kırmançki dilinde şarkılar dahi yazıyor…
“Kadınlar bizi arayıp taciz etmiyor!”
Gule Mayera, gerek TV10’da gerekse bugün
CAN TV’de Kırmançki dili ve müzik üzerine yaptığı programlarda yaşadığı
tacizlerin hepsinin erkeklerden geldiğini aktardı. Dili konuşma, aktarma veya
dil üzerine yapılan çalışmalarda da belli sorunlar olduğunu anlatırken yaptığı
iki program sürecinde de canlı yayındayken erkeklerin arayıp “Siz bu dili
bilmiyorsunuz”, “Siz yapmayın bu işi” gibi tacizlerle karşılaştığını ve bu
telefonları edenlerin hepsinin erkek olduğunu “Bir tane bile kadın arayıp, siz
bilmiyorsunuz, siz yapmayın demedi, kadınlar bizi taciz etmiyor. Hatta erkek
sunucuların programlarını da kadınlar aramıyor, onları da erkekler arayıp
rahatsız ediyorlar” dedi. Youtube’daki videolarının altına gelen yorumlardan
birine dikkat çeken Gule, “Benden bahsederken ‘bu kadın’ diye yazdı” diyerek
kadın olarak yaşadıkları tacizleri anlattı ve bu tacizlere rağmen dil için,
müzik için mücadeleden vazgeçmeyeceğini söyledi.
“Yaşananları en iyi anlatan şey klamlardır!”
Dersim’de yaşananlara dair en iyi
anlatıların, aktarıcının müzik olduğunu anlatan Gule, buna rağmen bir
ilgisizlik olduğunu belirtiyor: “Bugün Dersim katliamına karşı yaşananlarla
ilgili söylenen ağıtlar, klamları Youtube’da kaç kişi dinliyor? Dersim
soykırımını iki bin kişi mi biliyor sizce? Bu yaşananlara karşı ilgisizlik var.
Kaldı ki yaşananları en iyi anlatan şarkı klamlardır!”
Kırmançki için bir dergi: Piltan
Okumak dili geliştirir ve dilin
dağarcıkta canlı kalmasını sağlar. Ne bulursa okumalı insan bence. Özellikle
öğrenme sürecinde bir insanın o dilde yazılmış materyaller edinmesi gerekir.
Kitap, dergi, gazete, fanzin vs. Piltan çok değerli bir çalışma bu anlamda.
Ayrıca internette her şeyi bulmak mümkün. Yıllarını dil çalışmalarına vermiş
çok değerli insanlar var. Onların izinden gitmek, çalışmalarını takip etmek ve
o insanlarla iletişim kurmak çok değerli. O zaman emek harcayan da emeğinin
zayi olmadığını görür ve mutlu olur. Eskiden dayanışma bir etkinlikte, bir
programda veya bir gecede yan yana gelerek, yüz yüze bakarak, maddi ve manevi
ne gerekiyorsa yapıyorduk. İnsanlar yayınları satın alıyordu, CD-kaset
alıyordu, etkinlik bileti alıyordu. O zamanlara biraz ara verdik ne yazık ki.
Şimdi teknoloji bize şunu yapmayı mecbur kıldı: Artık kişilerin Youtube veya
sayfa ve sitelerine abone olarak, takip ederek, tıklayarak dayanışmak
zorundayız.
2 Aralık 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder