4 Aralık 2020 Cuma

Gulê Mayera: Bağlama taşıyıcıdır, adı gibi bağlayandır…


“Her Dersimlinin evinde olduğu gibi bizim de evimizde bir tenbur vardı.”

Röportaj: Ceren Ataş

Not: Röportajda kullanılan dörtlükler Ömer Hayyam rubailerinin Gulê Mayera tarafından Kırmançki’ye çevrilmiş versiyonlarıdır.


Müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?

Ben çok iyi dinleyicilerin ve müziği çok seven insanların olduğu bir ailede yetiştim. Her Dersimlinin evinde olduğu gibi bizim de evimizde bir tembur[1] vardı. Babam ve amcalarım çok içli çalar ve söylerlerdi. Kırmançki, Türkçe, Kırdaşki dillerinde… Ama müzik, bunların dışında ve tamamen başka sebeplerden girdi hayatıma. İlk 1991 yılında Erdal Erzincan’la Maltepe’de onun öğrencilik zamanlarında ortak arkadaşlarımız vesilesiyle tanışıp arkadaş olduk ve böylece müziğe bağlamayı elime alarak başlamış oldum. Daha sonra MKM[2]’de grup çalışmalarına katıldım. Çok yoğun çalışmalarla müzik hayatım başladı

“Doğada her şeyin bir ritmi vardır. Temelinde doğa inancının, doğadaki varlıkların kutsiyetinin olduğu bütün inançlarda müzik vardır. Alevilik de doğayı esas alan, sözlü kültürle bugüne gelen bir inançtır. Doğa-inanç-müzik iç içedir.”

İlk hangi enstrüman ile başladınız? Bu enstrümanı neden seçtiniz?

Ben ilk bağlamayla başladım. Erdal Erzincan arkadaşınız olunca başka ihtimal söz konusu olamazdı zaten. Ama daha sonra MKM’de elemanı olduğum gruba hangi enstrüman lazım olduysa hiç üşenmeden günün birkaç saati metodu karşıma alıp, boş zaman buldukça odaya kapanıp büyük çabalar harcayarak onu öğreniyordum. Gitarcı eksiliyordu mesela ben hemen idare edecek kadar gitar öğreniyordum. Sonra yan flüt ve percussion da öğrenmiştim. O zamanlar aklıma geldikçe ne kadar büyük hevesler ve azim varmış diye düşünmeden edemiyorum. Bir şeyi çok istemekle kesin başarmak arasında yüzde yüz doğru orantı var bence. Çok özlüyorum o zamanları…

“Müzik olmadan cem bağlanmaz, öğretiler temburla, deyişle aktarılır…”

Kültür bağlamında, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?

Doğada her şeyin bir ritmi vardır. Temelinde doğa inancının, doğadaki varlıkların kutsiyetinin olduğu bütün inançlarda müzik vardır. Alevilik de doğayı esas alan, sözlü kültürle bugüne gelen bir inançtır. Doğa-inanç-müzik iç içedir. Mesela akarsuların çağlarken çıkardığı ses bildiğim kadarıyla do notasıyladır. Müzik inançta ortak hareket etmeyi sağlar. Birleştiricidir. Bağlama araçtır, taşıyıcıdır, adı gibi bağlayandır… Ayrıca müzik olmadan cem bağlanmaz, öğretiler temburla, deyişle aktarılır.


Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?

Şu an sadece her dilden katılımcılarının kadın olduğu “Anadili Yaşatır, İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” konulu iki başlığı olan bir projedeyim ama yoğunluktan şu ana kadar bir katkı sunamadım. Yeni bir çalışma, en önemsediğim konuları ele alan bir platform. İlerlemesi ve faydalı olması dileği ile… Ayrıca kadın platformları ve dayanışma sadece sanatçılar içinde değil; her yapı içinde oluşturulmalı.

“Tüm bestelerim Kırmançki dilinde…”

Klam üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu? Üretseydiniz hangi dilde yazardınız?

Yıllar önce Karanlıkta Dans adlı güzel mi güzel müzikal bir film izlemiştim. Dram, kadın, haksızlık ve benim bitmeyen gözyaşlarım… Gözleri görmeyen bir kadının yaşadığı her şeyi ritimle ve melodiyle ifade etmesi çok etkileyiciydi. Ertesi gün ilk bestemi yapmıştım. Ellerimin parmaklarını iki kez sayacak kadar var kendi bestem. Hepsi Kirmançki…

“Bir klam içinde kadın konu olarak ele alınmışsa sonuç ayrı, ama klamı kadın söylemiş ve üretmişse bambaşka etkisi var bence. Bilirim, bir kadın anlatmışsa hayat vardır içinde, incelik vardır, duygunun en saf hali vardır.”

Deyişleri veya klamları hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

İster deyiş olsun ister klam fark etmiyor. Bu cevapta biraz pozitif ayrımcılık yapmak istiyorum. Bir klam içinde kadın konu olarak ele alınmışsa sonuç ayrı, ama klamı kadın söylemiş ve üretmişse bambaşka etkisi var bence. Bilirim, bir kadın anlatmışsa hayat vardır içinde, incelik vardır, duygunun en saf hali vardır. Onun anlatımındaki acı, sevda, özlem, dert bizim ruhumuza serpiştiğinde en güzel melodi filizlenir ve en temiz duyguyla çıkarız işin içinden…

“Can Can’dır; kadın veya erkek değildir. Kadın posta oturur, erkan yürütür. Ama başka inanç ve kültürlerde aşık kadınlar, mesela çok eziyet görmüş ve isteklerini gerçekleştirmelerine hiçbir şekilde ne erkekler ne de toplum kuralları izin vermemiştir ve çoğu kez kafalarında kırılmıştır sazları. Ama kadınlar mücadelecidir, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun kadın barışçıldır.”


Kırmançki dilinde klam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz?

İnsana dair her şeyi bence taşıdığı inancın felsefesi ve kaideleri belirler. Biz Aleviyiz ama ben öyle çok sıkı bütün formalitelerin uygulandığı bir ailede büyümedim. Bizde herkes kendi rızasıyla yapar her şeyi. Bütün bunlar dağarcığımda varken çok önemli başka bir şey daha var. Biliyorum genel inananımızda da öyle bizim ailede de öyleydi. Cinsiyetçi bakış açısı yok. Can Can’dır; kadın veya erkek değildir. Kadın posta oturur, erkan yürütür. Ama başka inanç ve kültürlerde aşık kadınlar, mesela çok eziyet görmüş ve isteklerini gerçekleştirmelerine hiçbir şekilde ne erkekler ne de toplum kuralları izin vermemiştir ve çoğu kez kafalarında kırılmıştır sazları. Ama kadınlar mücadelecidir, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun kadın barışçıldır. Başına bağladığı tülbendi ortaya attığında savaş bitiriyordu örneğin.

“Dil yoksa biz de yokuz…”

Anadilin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair düşünceleriniz nelerdir?

Dilin varlığı ve çeşitliliği aynı doğadaki börtü böceğin varlığına benzer. Rengarenk, cıvıl cıvıl… Hayvanlarıyla, bitkileriyle ve tüm yapısıyla. Şimdi biz doğa ile ilgili bir sürü politik sorunla ilgili mücadele ediyoruz tamam ama; arı olmazsa, çiçek açmazsa, su çağlamazsa doğanın ne güzelliği kalır. Bir dilin yozlaşması veya kaybolması da aynı buna benzer. Dil, varlığın evidir derler. Kaybolmadan, ardından ne güzel bir dildi dememek için ne yapabiliyorsak bir an önce yapmalıyız. Tercih, anadili kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya iken kılını kıpırdatmayanın! Onlara dilbilimcilerin anadilin insan gelişimi ve psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırıp okumalarını öneririm. Dil yok-biz yok!


Sayire Dersimi Mem Çapan
Dersim şairi Mehmet Çapan ile

Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları nelerdir?

Eskiden çok sık karşılaştırdık. Benim şahsen çok fazla sahneye ve çok dolaşmaya, görüp tecrübe etmeye dayalı bir icraatım olmadığı için şu an karşılaşmıyorum; ama bu başkası karşılaşmıyor anlamına gelmiyor. Baskın kimlik, kültür, dil, inanç vs. ne yazık ki her alanda ayrımcılığı ve baskıyı bizlere uygun gördüğü her yerde uygulamaktan geri durmuyor.

“İyê kê mal û milkî sero hecî, roc nêvênenê
Kûnê wertê hazar derdû, canê xo ra bêzarê
Ebê na halîya hêywax onca xo goynenê
Îyê kê zê ma niyê mordem niyê vanê”

“Bir dilin masal anlatıcısı kalmamışsa o dil ölmüştür.”

Sizce anadillerin kaybolmaması için neler yapılmalı?

Bir dilin masal anlatıcısı kalmamışsa o dil ölmüştür. Bizim bu dili kurtarma ihtimalimiz var çünkü bilen çok insan var; kurtaramama ihtimalimiz de var çünkü bilen konuşmuyor, bildiğini kendinden sonrakine aktarmıyor. Bilene yeni öğrenenin eklenmesi gerekiyor. Yazmak, çeviri yapmak, okumak ama illaki bir şeyiyle, bir yanıyla uğraşmak dili canlı kılar. Anadilde eğitim ise benim için çok sonraki bir iş. O zamana kadar çok şey var yapılması gereken.

“Her çîyê mî sarav çiqa rindeka taskê dê
La girêdana aqil ser saykê
Tenê kê simit zerya mordemî bena ya
Çik kê esto zerê de vano dima!”


Gule Mayera’nın Kırmançki çevirisi ile
Ömer Hayyam Rubaileri

Daha önce başka bir kanalda, bugün ise CAN TV’de Kırmançki dilinde bir program yapıyorsunuz. Bu programa nasıl başladınız ve neler yaşanıyor, biraz deneyimlerinizi aktarır mısınız?

 

Bu soruyu biraz anadilimle serüvenimi anlatarak cevaplamak istiyorum. Aslında işin doğrusu ben lise zamanlarıma kadar Kırmançki konuşamıyordum. Anlıyordum sadece. Nenem benim sebebim. Yaşıyorken de ölümünden sonra da her şeyi O’nun için öğrendim. Onu çok sevdiğim için yaptım. Ona ithafen albüm yaptım, Ömer Hayyam Rubailerini Kırmançki’ye çevirip kitaplaştırdım. Avrupa’da yaşadığım süreçte dilimi nasıl geliştiririm üzerine çok çaba harcadım. Daha da ilginci bunları yaparken yanımda bu dili konuşabileceğim o kadar az insan vardı ki…

Sonra televizyonda programlar yaptıkça daha da içine girdim işin. Benim ne şimdi CAN TV’de ne de daha önce yaptığım programlarda dili biliyorum, ben yapayım anlayışı yoktu. Yıllar geçti hala yok o düşüncem. Ben sadece şu kaygıyla bu işi yapıyorum. Benden değil belki ama; programa gelen, konuk olan, telefonla katılan bir insandan öğreneceğimiz bir şeyler vardır kesin. Unuttuğumuz şeyleri bize hatırlatan birileri. Sadece benim değil televizyonda yapılan başka Kırmançki programlar da var. Etkilerini görüyor olmak hem kendimde hem ulaştığımız insanlarda bizlere devam etmemiz gerektiğini söylüyor. Ümidim var benim. Dilim ve kültürüm yok olmayacak!



Gule Mayera emeği ve desteği ile Kırmançki öğrenenler oldu

Hollandalı şarkıcı Nadia Visser ile Hollanda’da bir etkinliğe katılan Gule, o etkinlikte “özgürlük nedir” başlıklı bir ankete “Özgürlük, insanın kendi dilini konuşabilmesidir” yazdığını anlattı. Onun özgürlüğü anadili üzerinden tanımlaması, özgürlük ve dil üzerindeki ilişkinin Gule üzerindeki etkisinden insanların çok etkilendiğini ve bu konu üzerine tartıştıklarını belirtti. Bu tartışmadan etkilenenlerden biri olan Nadia, Gule’nin anadili üzerine daha da ilgi duyarak onunla beraber Kırmançki öğrenmeyi hızlandırdı. Nadia’nın Kırmançki klamlar söylemesiyle bitmedi bu süreç, kendisi daha sonra Dersim’e de gitti ve Gule’nin deyimiyle “dili öğrenmekle kalmadı, o dilin toprağıyla bütünleşti”. Bugün baktığımızda ise Nadia, Kırmançki dilinde şarkılar dahi yazıyor…

“Kadınlar bizi arayıp taciz etmiyor!”

Gule Mayera, gerek TV10’da gerekse bugün CAN TV’de Kırmançki dili ve müzik üzerine yaptığı programlarda yaşadığı tacizlerin hepsinin erkeklerden geldiğini aktardı. Dili konuşma, aktarma veya dil üzerine yapılan çalışmalarda da belli sorunlar olduğunu anlatırken yaptığı iki program sürecinde de canlı yayındayken erkeklerin arayıp “Siz bu dili bilmiyorsunuz”, “Siz yapmayın bu işi” gibi tacizlerle karşılaştığını ve bu telefonları edenlerin hepsinin erkek olduğunu “Bir tane bile kadın arayıp, siz bilmiyorsunuz, siz yapmayın demedi, kadınlar bizi taciz etmiyor. Hatta erkek sunucuların programlarını da kadınlar aramıyor, onları da erkekler arayıp rahatsız ediyorlar” dedi. Youtube’daki videolarının altına gelen yorumlardan birine dikkat çeken Gule, “Benden bahsederken ‘bu kadın’ diye yazdı” diyerek kadın olarak yaşadıkları tacizleri anlattı ve bu tacizlere rağmen dil için, müzik için mücadeleden vazgeçmeyeceğini söyledi.

“Yaşananları en iyi anlatan şey klamlardır!”

Dersim’de yaşananlara dair en iyi anlatıların, aktarıcının müzik olduğunu anlatan Gule, buna rağmen bir ilgisizlik olduğunu belirtiyor: “Bugün Dersim katliamına karşı yaşananlarla ilgili söylenen ağıtlar, klamları Youtube’da kaç kişi dinliyor? Dersim soykırımını iki bin kişi mi biliyor sizce? Bu yaşananlara karşı ilgisizlik var. Kaldı ki yaşananları en iyi anlatan şarkı klamlardır!”


Kırmançki için bir dergi: Piltan

Okumak dili geliştirir ve dilin dağarcıkta canlı kalmasını sağlar. Ne bulursa okumalı insan bence. Özellikle öğrenme sürecinde bir insanın o dilde yazılmış materyaller edinmesi gerekir. Kitap, dergi, gazete, fanzin vs. Piltan çok değerli bir çalışma bu anlamda. Ayrıca internette her şeyi bulmak mümkün. Yıllarını dil çalışmalarına vermiş çok değerli insanlar var. Onların izinden gitmek, çalışmalarını takip etmek ve o insanlarla iletişim kurmak çok değerli. O zaman emek harcayan da emeğinin zayi olmadığını görür ve mutlu olur. Eskiden dayanışma bir etkinlikte, bir programda veya bir gecede yan yana gelerek, yüz yüze bakarak, maddi ve manevi ne gerekiyorsa yapıyorduk. İnsanlar yayınları satın alıyordu, CD-kaset alıyordu, etkinlik bileti alıyordu. O zamanlara biraz ara verdik ne yazık ki. Şimdi teknoloji bize şunu yapmayı mecbur kıldı: Artık kişilerin Youtube veya sayfa ve sitelerine abone olarak, takip ederek, tıklayarak dayanışmak zorundayız.

2 Aralık 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder