26 Kasım 2020 Perşembe

Kılamların eşiğinde bir Kırmanç: Şengül Pak – Ceren Ataş (Röportaj)

 


Müzik yapabilmek için adeta savaştım ailemle… Bizler Kürt sanatçıları olarak zaten birçok zorlukla karşı karşıyayız, ayrıca kadın olduğumuz için, Kırmançki ve Alevi müziği yaptığımız için daha da zor koşullarda üretmeye çalışıyoruz.

Röportaj: Ceren Ataş

Müzikle nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?

Dersim’in küçük bir mezrasında doğdum ve köyümüzde elektrik olmadığı için radyo ve kaset çalar dinliyorduk. O dönemler daha çok radyo dinlerdik ve TRT de halk müziği şarkıları ve Erivan radyosunu çok dinlerdik. Babam bazen Kırmançki şarkılar söylerdi kendi kendine ve müziği çok severdi. Erivan radyosunu kaçırmazdı. Her akşam saat 18.00’de açardı. Onun dışında köye gelen misafirler Kurmanci ve Kırmançki şarkılar söylerlerdi.


Kadınların yaktığı ağıtlara denk gelirdim ve 1980 öncesinde söylenen devrimci şarkıları dinlerdim. Oradan ilgim oluştu ve duyduğum şarkıları ezberleyip söylerdim. İlk ezberlediğim şarkı “Roz veciya pe koy ra…” idi. Daha sonra ağabeyim bir saz eve getirdi, gizlice çalarmış gibi yapıp şarkı söylerdim. Ablam sanat müziği şarkıları söylerdi ve ben onun sesinden çok etkilenirdim. Ondan duyduğum şarkıları yatılı okulda öğretmenlerime söylerdim…

Kültür bağlamında Raa Haq’a baktığımızda, inanç-müzik bağını nasıl yorumluyorsunuz?

Annem Khureşan aşiretinin Useniz kolundan geliyor ve babam da çok itikatlı bir insandı. Sürekli niyaz pişirilen ve kurban kesilen bir aileden geliyorum. Fakat yatılı okul süreciyle kendim birey olarak çok fazla dinle büyümedim diyebilirim. Okulda zorunlu din dersi alıyorduk ve ister istemez allah korkusunu içselleştirmiştik. Bir kış evimizde cem bağlandı ve ilk defa Dedenin elinde sazıyla sözüyle bir ibadeti gerçekleştirdiğini gördüm, çok etkilendim. Orada Pirin daha çok ağıt tarzında Kırmançki semahlar okuduğunu ve beraberinde gözyaşı döktüğünü hatırlıyorum.

Daha sonra Dersim müziğiyle daha yoğun tanıştığımda ağıtların Dersim kültüründe önemli bir yer aldığını ve ibadet müziğine bile yansıdığını fark ettim. Elbette bu oradaki coğrafyanın yaşadığı acıların da bir sonucu diye düşünüyorum. Aslında ibadet esnasında söylenen semahların Hakka olan aşkla, bağlılıkla beraber yaşanılan acıların bir şekilde tekrar müzik yoluyla o acılarla işleme ve baş etme çabası, süreci olarak görülebilir. Bir nevi terapi diyebiliriz. Benim dönemimde tanıdığım hiçbir Pir cem yürütürken Türkçe semah okumazdı, aksine bütün semahlar Kırmançki dilindeydi. Maalesef son yıllarda çok fazla çehre değiştirdi. Neredeyse ibadetin diliyle birlikte müziği de Türkçe oldu.

Müziği gerek öğrenme gerekse icra etme döneminizde, cinsiyetçi tutumlara maruz kaldınız mı?

Elbette. Müzik bizim ve birlikte yaşadığımız toplumlarda da eril bir kültüre sahip. Müziği yapanlar da genelde erkeklerdir. Kadınlar ağıt yakıcılardır ve sadece acısını dile getirir (özellikle Dersim Kırmanç çevresinde) diğer komşu köyler ve bölgelere baktığımızda Sunni kültür olmasına rağmen kadınlar şarkı söylemekte daha özgürler. Örneğin bizim köylere komşu Kurmanc Sunni köyler vardı ve bu köylerdeki kadınlar düğünlerde kol kola girip şarkılar söyleyerek halaya dururlardı. Bizde böyle kültür yoktu.

Dersim ozanlarına baktığınızda hep erkek ismi duyarsınız ve bu ozanlar nerde düğün vs varsa, oraya gider bildikleri bütün şarkıları seslendirirlerdi. O dönemlerde söylenen erkek ağzıyla söylenen şarkılardır. Sılo Qız’ın okuduğu ağıtlarda bile bunu net görebiliriz. Mesela der ki “… annesi ağlıyor ve dizlerini dövüyor…” Yani anne direk ağıdı yakan kişi değildir. Annenin ya da kadını yaktığı ağıt söylediği anla beraber son buluyor. Daha sonraki zamanlara taşınmıyor ve söylenmiyor. Varsa da örnekleri çok azdır belki.

Bu yaklaşım son yıllara kadar böyle geldi. Ben müziğe başladığım dönemde ailem tarafından çok büyük bir tepki aldım. Sanatçı olmak bir genç kız için korkunç bir ayıptı onlar için. Müzik yapabilmek için adeta savaştım ailemle.

Bununla birlikte gerek toplumda gerekse çalıştığımız ortamlarda yine arka plana atıldığımız zamanlar oldu ve bunu hala yaşıyoruz. Bizler Kürt sanatçıları olarak zaten birçok zorlukla karşı karşıyayız, ayrıca kadın olduğumuz için, Kırmançki ve Alevi müziği yaptığımız için daha da zor koşullarda üretmeye çalışıyoruz.

Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?

Maalesef… Birkaç kez kendi aramızda böyle bir girişimde bulunsak da, somut olarak bir platform oluşturmuş değiliz. Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç her zaman var elbette. Ama bu konuda kurumlar da yetersiz kalıyor. Özellikle belirtmeliyim, Alevi kurumları hep belli isimleri ve popüler kültüre yakın kişileri ön plana çıkarıyorlar. Kaygıları çok farklı, o yüzden de bu tür kurumlar tarafından destek görmemiz imkânsız.

Deyiş, kılam üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu? Eğer yazarsanız hangi dilde yazarsınız?

Kırmançki semahları çok seviyorum ve sahnede de mutlaka yer veriyorum. Bana göre semahlar kalpten gelen ve gerçekten itikatı yüreğinde hisseden kişiler tarafından üretiliyor ve öyle de olmalı. Dediğim gibi, ben Kızılbaşlığı kültürel ve felsefik olarak içselleştirmiş ve öyle yaşayan biriyim. Aileden uzak büyümenin etkisi olsa gerek, çok fazla dini inanç olarak ele alamıyorum maalesef.

Onun dışında, kendim de şiirler yazıyor ve şarkılar yapıyorum ve bunların dili Kırmançkidir.


Deyişleri hiç kadın perspektifinden incelediniz mi? Ya da Dersim’de kadınlar üzerine yazılan kılamlar hakkında neler düşünüyorsunuz? O coğrafyanın ve kültürün kodları bu kılamlarda bize neler söylüyor?

Söylenen deyişlerde genelde kadın ya da erkek kimliği öne çıkmıyor. Söyleyen kişi insandır ve Hakka olan sevgi, özlem ve aşk dile gelir. Ama geleneksel olarak erkek egemen bir yaklaşım vardır. Dede cem bağlar, eşi (ana) de kadınların arasında oturur ve birlikte ibadet eder. Belirleyici olan yine dededir.

Geleneksel Dersim şarkılarına baktığımızda aşk, acı, kavga, ölüm ve gurbet çok yoğun işlenmiştir. Aşklar hep bir erkeğin kadına olan sevdası niteliğinde dile gelir. Eğer bir kadının aşkı dile geliyorsa da bu üçüncü bir ağızdan dile gelir, direkt kadının kendi ağzından değil. Yukarıda da belirttiğim gibi, şarkı yapıcıları, şairler ve ozanlar erkektir. Doğal olarak müziğin dili ve hatta bazı şarkılarda duygusu da erkeksi özelliği taşır. Örneğin bilinen bir ağıt var “Sahan Axa”, çok fazla sert bir duyguya sahiptir ve ben kendim o ağıdı okuyamıyorum şahsen. Çünkü o yorumu bir kadın olarak çok sert ve baskın buluyorum.

Eğer “Kod” diyecek olursak, Kadınların cenazelerde ağıt yakma dışında çok fazla şarkı söyleme koşulları yok. Bu zaten ayıptı.


Kırmançki dilinde kılam söylüyorsunuz. Dil, kadın ve inanç arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz? Sizce dilin aktarıcısı kadın mıdır?

Dilin ana aktarıcısı elbette kadındır. Özellikle günümüz koşullarında. Çünkü baba çalışmak zorunda ve kadın ev, çocuk vs. sorumluluğunu taşımakta. Avrupa ya baktığımızda böyle bir ayrım yok, anne İngilizce, baba da Fransızca konuşabiliyor çocukla. Çünkü baba eve geldiğinde evdeki yaşama, mutfaktaki işe ve temizliğe de ortak oluyor. Doğal olarak çocuğa eşit zaman ayırılıyor ve diyalog imkânı daha fazla. Bizim kültürümüzde bütün yük kadının omuzlarında. Böyle olunca da çocuğu kim büyütüyorsa dili de o konuşuyor ve çocuk onun diliyle büyüyor. Dersimin inanç dili Kırmançkidir, fakat son yıllarda bu Türkçe olmuştur ve bu da doğal olarak o orijinal olan inanç terimlerini yok etmektedir ve bildiğimiz birkaç ziyaret ismi ve inançsal terimler dışına çıkmamaktadır. Bu da aslında biraz da olsa Dersim Kızılbaş inancının bir şekilde asimile olduğunun göstergesidir ve çok üzücü.

Kırmançki dilinin kaybolmasına veya yozlaşmasına dair düşünceleriniz nelerdir?

Bir çoklarımız gibi çok trajik buluyorum ama kaçınılmaz çünkü bu alandaki çalışmalar yetersiz, her şeyden önce sahip çıkma konusunda ciddi sorunlar var. Dersim’de Dersim’in ana dili konuşulmuyorsa en büyük acı bu aslında. Çünkü insanlarda söyle bir yaklaşım var.  O da geleceği olmayan, kimseye fayda getirmeyen bir dil olarak görülüyor. Politik yaklaşımlar bunu hızlandırdı ve aslında amaçlanan şey de buydu. Bu da gerçekleşiyor ne yazık ki. Bu konuda çaba gösteren çok az kişi ve kurum var ama bu toplumsal bir mesele haline gelmediği ve toplu olarak bilinçli bir şekilde konuşulmadığı sürece tarihte yok olmuş ve birkaç çalışma geride bırakmış bir dil olarak yerini alacak gibi görünüyor. Umarım yanılırım.

Egemen dillerden ziyade ötekileştirilen bir dil üzerinde müzik yapıyorsunuz, ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz veya bu durumun zorlukları nelerdir?

Sorunun cevabı içinde. 1998-99 yıllarında MKM de Venge Sodırı grubundayken, Ankara ya bir etkinliğe gitmiştik ve sahneye çıkmamız yasaklandı. Sahne almadığımız halde hakkımızda tutuklama kararı çıktı ve biz aylarca bu sorunla birlikte yaşamak zorunda kaldık. Bu sistem içerisinde yaşadığımız bir sorun ama bir de şöyle bir boyutu var ki, Kürt müzigi içerinde de ikinci planda kalıyoruz. Gerekçe ise Kırmançki ya da Zazaki dilinin cok konuşulmadığı ve Kürtler içerisinde cok anlaşılmadığı. Bu tür yaklaşımlar doğal olarak motivasyonu azaltıyor ve biraz üzüyor insanı.


Şahsen, Şengül Pak olarak, Kırmançki’yi evinizde, sosyal çevrenizde yaşatabiliyor musunuz?

Evet. Çok yoğun olmasa da uzak kalmamaya çalışıyorum. Oğlumla konuşuyorum, onun dışında arkadaşlarım ve ailemle konuşuyorum. Çok yalnız kaldığımda da bol bol müzik dinliyor ve söylüyorum.


Berteng adıyla Kırmançki bir programa başladınız. Aynı isimle daha önce de programlar yapmıştınız. Bu programı yapmaya nasıl karar verdiniz?

Bu fikir TV10 döneminde oluştu ve ben kuruluş sürecinde çalışmaya başladım. O zaman iki yıl boyunca her hafta canlı olarak Berteng programını yapıyorduk ve çok izleyicisi olan bir program haline geldi. Daha sonra ayrılmak durumunda kaldım ve yaklaşık 6 yıl bir zaman dilimi geçti aradan. Ama çok özlem duyduğum bir işi bırakmıştım aslında ve oradaki arkadaşlara günün birinde bu programı tekrar yapacağımı belirtiyordum. Bundan birkaç ay önce CAN TV’den böyle bir teklif geldi ve hiç düşünmeden karar verdim. Pandemi süreciyle beraber biraz sıkıntılar yaşıyoruz ama devam edeceğiz.

Seyirciyle farklı bir bağ kuruyor insan. Dil, kültür, yaşam ve müzik konuşuluyor ve direkt görmediğiniz ama yoğun olarak hissettiğiniz bir enerji alıyorsunuz. Sahnede şarkı söylerken, karşıda sizi dinleyen kişinin gözünün içine bakıp neler hissettiğini anlayabiliyorsunuz fakat TV böyle değil. Daha sonra gelen tepkiler üzerinden bir sonuca varabiliyorsunuz. Ben çok güzel tepkiler aldım ve sanıyorum, herkes benimle biraz kendisini buldu ve her şey çok kendisindendi. Bu yüzden de büyük ilgi gören bir program. Beni de mutlu ediyor.

Eklemek istedikleriniz için serbest alan:

Bu dile ve kültüre olan ilgini ve bu alandaki akademik çalışmalarını çok değerli buluyorum ve çalışmalarında başarılar diliyorum.

26 Kasım 2020

NOT: Bu röportaj için "Şengül Pak, Kırmanç Zamanın Keklik Sesi" başlığını Ana Xime, röportaj yayınlandıktan sonra önerdi. Bu cümle o kadar içime sindi ki "duygusal başlık" olarak eklemek istedim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder