5 Kasım 2020 Perşembe

Yoldaşım Gülfer: Başı dik, yüzünde bir gülümseme

 

Yüksek lisansa başladığım dönemde Türkiye’de azınlıkları özellikle kadın merkezli inceliyordum. Bu süreçte arkadaşım Betül Celep, Gülfer Akkaya isminde bir yazar olduğunu ve Alevi kadınlar hakkında bir kitap çalışması yaptığından bahsetti. Mutlaka okumalısın diye önermesi üzerine Sır İçinde Sır Olanlar-Alevi Kadınlar kitabını aldım ve okudum. Bu kitap, benim 23 senelik Alevi geçmişimde inandığımın tam aksini söylüyordu: Alevi toplumunda kadın erkek eşitliği yoktu!

Sır İçinde Sır Olanlar-Alevi Kadınlar kitabında Türkiye’deki farklı Alevi süreklerinden kadınlarla yapılan röportajlar var. Gülfer, Alevi inancının ve Alevi toplumunun erkek egemen bir yapıya bürünmeye başladığını somut örneklerle ortaya koyuyordu kitabında. Kitaptan çok etkilendim ve Gülfer’i sosyal medyada takibe aldım. Üzerinden kısa bir süre geçti ve 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Katliamı yaşandı. Gülfer, Twitter’da “yaşadığını” duyurdu… Kısa süre sonra kendisi ile iletişime geçtim ve bunun başlangıcı “geçmiş olsun” mesajım oldu.

İlk tanışma

O dönem üniversitedeki çalışma alanım sebebiyle İstanbul’daki bazı cemevlerinde faaliyet yürütüyordum. Mart 2016 tarihinde bulunduğum cemevinde kadınlar günü etkinliğinde bir panel düzenledim ve panelist olarak Gülfer Akkaya’yı davet ettim. O gün Gülfer yüz yüze gelerek ilk tanıştığımız gündü. İlk karşılaştığımızda gülümseyerek yanıma geldi, sımsıkı sarıldı ve sohbete başladık. O gün bugündür sohbet ediyoruz! Gülfer çok neşelidir, yerinde espriler yapar, hayatın gülmeye değer yerlerini asla kaçırmaz ve hattâ bazen öfkeleneceğimiz konuları alır alt üst eder yine gülünecek bir yer çıkarır ortaya! Hem söylenir hem kahkaha atar…

O gün de bu pozitif enerjisi ile cemevine geldi, kadınlarla konuştu. O gün olumsuz anlamda çok olay yaşandı; çünkü cemevlerine misafir ettikleri kadın paneliste söylemlerinden ötürü tacizde bulundular. Çünkü Gülfer Alevi inancının teolojisinde kadın erkek eşitliğini tüm verileri ile aktardıktan sonra Alevi toplumundaki erkek egemen yapıyı hiç yumuşatmadan anlattı. Bu o insanlar için büyük bir yüzleşme oldu. Tüm bu süreçler içinde yanımda oturan kurumun erkek temsilcileri rahatsızlıklarını küçük tepkilerle belli ederken bir yerde rezalet yaşandı…

Gülfer “Alevi toplumu kadına yönelik şiddet konusunda ne zaman yüzleşme yaşayacak. Söyleyince bizde kadına şiddet yok diyorsunuz, siz dövmüyorsanız bu kadınları kim dövüyor. Alevi erkekler kadınları dövüyor!” dedi ve o an ben en önde oturuyordum, salondaki kadınlardan “Evet!” diye bağıranlar oldu. Kadınlar bir anda kendi aralarında bunu konuşmaya ve Gülfer’e “helal olsun” gibi destekleyici tepkiler vermeye başladılar. Bu belki otuz saniyelik bir andı.

Kurum dedesi panelistin olduğu sahneye çıktı, maalesef çok talihsiz bir konuşma yaptı. Bir de Gülfer’in “Kadın arkadaşlarım durmayın, çalışın. Kendi geliriniz olsun. Bir erkeğin eline bakmayın” cümlesi üzerine “Sen ne demek istiyorsun, birden fazla adamla mı evlensinler” gibi saçma sapan bir karalama lafı doladılar dillerine.

Tüm bu çirkinlikler yaşanırken gözlerimi Gülfer’e çevirdim, başı dikti ve sözünün arkasındaydı. Yaşananları izledi, yerinde cevaplarını verdi, lafını esirgemedi ve kişiler sustuktan sonra bu yaptıklarının ne kadar saygısız olduğunu belirtip yoluna devam etti.

Sahneyi basıp Alevilikte kadına dair bir şiir okuyan Dedeye dönüp “Siz de çok güzel şiir okuyorsunuz ama hiçbir şey o şiirdeki gibi değil!” dedi. Bu andan itibaren salonu tek bir kadın bile terk etmedi, son ana kadar Gülfer’in oradan çıkmasını beklediler adeta koruma içgüdüsüyle.

Kurumda çalışan kadınlar ise direkt olarak bir tepki veremediler; ama Gülfer’e sarılıp kulağına “Çok iyi konuştunuz sağ olun” dediklerini duydum. Bu ilk olayımızda ancak son olmadı. Gülfer hep mücadele verdi, hala da veriyor! Mücadele esnasındaki inadına, inancına hayran bırakıyor herkesi.

Koçgiri kadını

Koçgiri kadınıdır! Onunla Koçgiri Katliamını, Alişer Efendi ve Zarife Xatun’u araştırdığımız/ okuduğumuz dönemde “Zarife’ye iyi bak” demişti. Çünkü Alişer ile Zarife’yi öldürmeye gelenler dahil herkes Zarife’nin ne kadar akıllı ve cengaver bir kadın olduğunu biliyordu. Kadınlarla konuşmuş, kadınları örgütlemişti, öldürüldüğü an dahi mücadele etmişti o. Bu yüzden Gülfer’in ona hayranlığı vardı ve her zaman olduğu gibi “erkek dili ve zihniyeti” ile yazılan tarihin içinden kadını, Zarife’yi çekip almıştı. Bana da hayatımda bu bakış açısını kazandıran Gülfer oldu…

Yol Kadındır

Yol Kadındır kitabını çıkarttığı dönemde artık 17+ Alevi Kadınlar oluşumda beraber çalışma yürütüyorduk, ben Londra’daydım ancak beraber okumalar yapıyorduk ve hiç durmuyorduk. Aslında, Gülfer hiç durmuyordu. Alevi teolojisine ve tarihine kadıncıl bir bakış ile inceleme yaptığı Yol Kadındır kitabı bana sorarsanız Alevilik adına yazılmış en iyi araştırma kitabıdır. Özellikle devriyeyi anlattığı kısım üzerine Londra’da Alevi Dedeleri ile saatlerce sohbet etmiş, tartışma yapmıştık. Sonrasında “Alevi Kadınlar Vardık, Varız, Var Olacağız” kitabını çıkarttı. Bir kitap üzerine çalıştığını biliyordum; ancak onun hızına yetişmek ne mümkün! Alevi kadınlara bir diğer hediyesini bırakmış oldu. Sonra yine yeni işler yapmayı düşündüğünü söyledi ve bugüne kadar hiç yapılmamış bir iş daha yaptı: Kadıncık Ana’yı kadıncıl bir şekilde ele aldı!

Kadıncık Ana’nın izinde

O süreçte Gülfer ile beraber Nevşehir Hacıbektaş ilçesinde bulunan Hace Bektaş Dergahına ve Kadıncık Ana evine gittik. Oradaki pek çok tarihsel yeri gezdik. Aslında Gülfer en başından beri Hırka Dağı’na, Hace Bektaş’ın konduğu dağa gitmek istediğini söylüyordu; ancak ben Hırka Dağı’nın yerini yanlış bildiğim için bunu yapamadık.

Yine de pek çok yeri gezdik, sohbet ettik. Kadıncık Ana evinin her köşesini inceledik. Bu ziyaretin de sonrasında Yol Kurucusu Kadıncık Ana kitabını çıkarttı. Alevi tarihine, Anadolu tarihine, kadın tarihine bırakılmış muhteşem bir hediye…

Burada anlattığımdan çok daha fazlası var Gülfer ile aramda. Kendisini bana kattıklarından ötürü hoca olarak benimsediğimde bana “Biz dayanışıyoruz, sen benden öğreniyorsun ben de senden öğreniyorum. Hocalık yok, yoldaşlık var!” demişti. Bilgisini, emeğini bu kadar severek ve göze sokmadan yapar, tecrübesini kimseden esirgemez. Eminim ki özgür kaldığı andan itibaren yine gülümseyecek, filmler izleyecek, şarkılar dinleyecek, şarap içecek, spor yapacak, dans edecek ve inanın hemen yazmaya başlayacak! Zaten onun kafasında şimdiden en az 5 proje vardır… Gel Gülfer, seni bekliyoruz!

30 Eylül 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder