29 Kasım 2020 Pazar

“O oceli ellerle mi yapacaksınız bu işi?” Yaprak Dengiz ile röportaj


“Kadınlar posta oturmazlar’ diye bir ses duydum. O anki hislerimi tarif edemem, ilk kez böyle bir durumla karşılaşmıştım. Yaşım daha çok küçüktü, yaptığımın aslında yasak hatta günah ve ayıp olduğunu bile düşünmüştüm. Zamanla ‘nasıl oluyor da erkek-dişi sorulmayan muhabbetin dilinde kadının sesi kesilip, varlığı erkeğin arkasına sığdırılmaya çalışılıyor’ diye düşüyor insan. İNSAN. İnsanız biz, kalbimiz, düşüncelerimiz, hislerimiz gibi gönül gözümüzü oluşturan duygulara sahibiz. O sırrın cinsiyeti sorulur mu hiç? ‘Yol Kadındır’ diyor Gülfer Akkaya kitabının kapağında. Sırrı arayanlar evvela kadına bir bakmalıdır, düşünmelidir, anlamaya çalışmalıdır.”

Röportaj: Ceren Ataş

Sevgili Yaprak Dengiz müzik ile nasıl tanıştınız? Doğduğunuz evde müzik kültürü var mıydı?


Bağlama yaparken “oceli tırnaklar ile”

Bu tanışmanın nasıl olduğunu size nasıl tarif edebilirim bilmiyorum açıkçası. Sanırım 90’lardaki radyo programları ve ev halkı için pahası biçilemeyen ozanların kasetleri sayesinde. Herkeste öyle midir bilmem, ama radyoda ansızın Mahzuni Şerif, Feyzullah Çınar gibi ozanlar çaldığı zaman radyonun ses seviyesi yükseltilir ve o an herkes onu dinlemek zorundaymışçasına çıt çıkartılmazdı evde. O sesler ve sözler hep kutsalmış gibi davranılırdı veya biz öyle hissederdik. Eskiden evlerde duvardan duvara uzanan vitrinler olurdu ortasına televizyon konulan hani. Bizim evde de vardı ondan. O vitrinin üzerinde ise bir bağlama dururdu. O’nu kimse eline alamazdı, annem, babam asla indirmezlerdi onu oradan, çalamazlardı da. Bulunduğumuz muhitten başka bir muhite taşındığımızda ben 8 yaşındaydım ve taşınma sırasında o bağlama kırılmıştı, bağlamanın alt eşiğini alıp evin bahçesine gömmüştüm. Şu an tüm bunları önüme serip düşündüğümde bu tanışıklığın vaktine kal-u bela’dan başka bir dilim veremiyorum.

“Alevi kültürünü yaşayan herkesin evinde bir bağlama vardır.”

İlk hangi enstrüman ile başladınız? Bu enstrümanı neden seçtiniz?

Esasında ruhen hangi enstrüman ile başladığım yukarıdaki soruda belirttiğim gibi bağlama idi. Ve ben onu seçmedim aslında, o beni seçmişti. Bu kültürü yaşayan herkesin evinde bir bağlama vardır. Ben de doğup büyüdüğümde her an onu görüyordum ama dokunamıyordum. Yıllar geçtikçe yavaşça ona dokunmaya, konuşmaya başladım. Yıllarca süren uzun bir muhabbetin ardından artık birlikte var olmaya başladık.

“Kadın kuliste bağlamasının akordunu yaparken erkek müzisyen arkadaşlarımız geliyor önce uzun uzun izliyor, sonra ‘alt tel olmadı, ver istersen iki dakikaya yapayım ben’ gibi mobbing uyguluyorlar”

Kadın sanatçılar olarak dayanışma sağladığınız bir ortam, sosyal çevre veya platformunuz var mı? Böyle bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?


Açıkçası benim içerisinde bulunduğum ve dayanıştığım özellikle kadın sanatçıyı ele alan bir platform yok. Böyle bir platform var mı ondan da haberim yok. Fakat şu olabilir; zurna çalan, perküsyoncu, aranjör, ritimci açıkçası erkek elinin ne yazık ki daha baskın olduğu bu dallardaki kadın arkadaşlarımızın sayısı artırılabilir. Bu artışın desteklenmesi için kadınlara ait özel dersler verilebilir. Kadınlara özel dedim çünkü yakın bir arkadaşım günün birinde bununla ilgili bir paylaşımda bulunmuştu. Erkeklerin bir kısmını tenzih ediyorum, ancak kadın kuliste bağlamasının akordunu yaparken erkek müzisyen arkadaşlarımız geliyor önce uzun uzun izliyor, sonra “alt tel olmadı, ver istersen iki dakikaya yapayım ben” gibi mobbing uyguluyorlar. Aynı mobbinglerin derste de yapılmaması ve kadın arkadaşlarımızın bu durumdan etkilenmemesi adına kadınlara özel dersler verilebilir dedim. Dayanışma platformları bu anlamda kurulabilir.

Deyiş, kılam üretiyor musunuz? Ya da size ait besteler mevcut mu?

Evet var, fakat var derken bile ar ediyorum. Bunun ifşası için epey zaman var diye düşünüyorum.


Bağlama yapmaya nasıl karar verdiniz, nereden başladınız?

Bağlamalarımı tesviyeye götürdüğüm zaman atölyede saatlerce vakit geçirirdim, vakit günmüş akşammış hiç anlamazdım. İnsan ait olma hissini hayatında çok az yerde hisseder, çok az şeye sonsuzmuşçasına inanır bence, bu atölyelerinde benim için öyle olduğunu, bu işi yapmam gerektiğini çok zaman sonra  anladım. Akrabam aracılığı ile muhitime yakın bir yerde bulunan atölyeye gittim, Turan Usta’ya. Uzun zamandır onunla çalışıyorum, güzel bir usta-çırak, baba-kız, dede-torun ilişkimiz var. Çok şey öğretti bana, öğretmeye de devam ediyor. Aslında İşletme bölümü mezunuyum 6 yıldır kurumsal bir firmanın muhasebe-finans bölümünde çalışıyorum. Kurumsal hayattaki masa başı işi bir süre sonra bırakıp tamamen atölyeye döneceğim.

“İlk zamanda ojeli tırnaklarımla tekne sildiğimi görüp ‘O oceli ellerle mi yapacaksınız bu işi’ diyenler zamanla kendi bağlamalarını tesviyeye getirdiler. Gücün hem maddi hem de bedenen erkekte olduğunu sanan ve buna inanan toplum kadının gücünü yok sayıyor, görmezden geliyor, üstünü örtüyor. Ve günün birinde kadın tüm gücüyle bu algının önüne geçip bu tezi çürütüyor.”

Erkekler için “ilk bağlama yapan” vb tanımlamalar kullanılmıyor ama kadınlar için kullanılıyor. Neden? Sizce kadınların üretkenliğinin önüne engeller konuluyor mu?

Toplumun bilinçaltında genel olarak erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı sınıflandırmalar mevcut. Meslekler için de böyle bir sınıflandırma söz konusu. Şu an çalıştığım atölye bir iş merkezinin içinde, bir yanım kıraathane öbür yanım çay ocağı. Hanın içinde çalışan tek kadın benim. İlk zamanlar ojeli tırnaklarımla tekne sildiğimi görüp “O oceli ellerle mi yapacaksınız bu işi” diyenler zamanla kendi bağlamalarını tesviyeye getirdiler. Gücün hem maddi hem de bedenen erkekte olduğunu sanan ve buna inanan toplum kadının gücünü yok sayıyor, görmezden geliyor, üstünü örtüyor. Ve günün birinde kadın tüm gücüyle bu algının önüne geçip bu tezi çürütüyor.

Bağlama çalmak ve bağlama yapmak süreçleri birbirini hissel olarak nasıl etkiliyor?


Khures Ocağından Bava Warway ile

Yemekten çok keyif aldığınız bir yemeği artık siz yapmaya başlıyorsunuz. İşin mutfağındasınız. O’na istediğiniz lezzetleri ekliyorsunuz. İlk bağlamamı yaparken ağacı elime aldığımda ilk düşündüğüm şey; acaba toprakta dikili bir ağaçken kimler gidip o’na sırtını yaslayıp içini döktü. Şimdi benim elimde nasıl tekrar cana gelecek? O’na şekil verirken o’nu incitmekten sakınıyorum. Aslında güzel bir devriye bu süreç, “Ben babamı kucağımda büyütüyorum.”

Çevrenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Kendi çevremden bu durumla ilgili farklı hiçbir tepki almıyorum, onlar beni tanıyorlar ve yadırgamıyorlar. Dışarıdan bir göz önce şaşırıyor, sonra alışıyorlar. Alışmalılar da zaten, cinsiyetçi algı zamanla yıkılacak. Biz kadınlar bunu yapacağız.

 “Ben bunu söylemek için bir karar vermedim, bir gün Hace Bektaş Dergahı’nda muhabbetteyken Adıyaman’dan gelen canlar ile kendimi Kürtçe yürütülen bir erkânın içinde buldum. Bu Yol bir yoldur. Eğer soyunduysan o Yol’a tercihleri sen yapmazsın Yol’u yolda yaşarsın. Ayrımcılığı soracak olursanız doğrudan bir tepki almadım fakat bir bakış var, siz de bilirsiniz o bakışı.”

Bir cem erkanında sizin Kürtçe deyiş çaldığınıza şahsen şahit oldum, bu bağlamda Kürtçe deyiş söylediğinizde ayrımcılığa maruz kalıyor musunuz? Bildiğim kadarıyla Kürtçe sizin anadiliniz değil, bu dilde deyişleri söylemeye nasıl karar verdiniz ve zorlandınız mı?

Aslında Kürtçe benim anadilim değil evet, fakat zaten o ruha erişebilmenin herhangi bir lisanı olduğunu düşünmüyorum. Bir gün sizinle birlikte İran Yâresân Kürt Alevilerinin bir muhabbet erkânına katılmıştık. Orada yalnızca birkaç kelimeyi anlamıştık, belki anlamamıştık bile. Asl’olan bedenin ne yapıp ne söylediği değildir bence, asl’olan ruhların coşkusudur, göğüs kafesini yırtacak gibi olan histir. Ve bu coşkunun ne şekli, ne de lisanı vardır.  Ben bunu söylemek için bir karar vermedim, bir gün Hace Bektaş Dergahı’nda muhabbetteyken Adıyaman’dan gelen canlar ile kendimi Kürtçe yürütülen bir erkânın içinde buldum.



Bu Yol bir yoldur. Eğer soyunduysan o Yol’a tercihleri sen yapmazsın Yol’u yolda yaşarsın. Ayrımcılığı soracak olursanız doğrudan bir tepki almadım fakat bir bakış var, siz de bilirsiniz o bakışı. Bir çift göz size bakıyor ama güzel bakmıyor, içindeki öfkeyi, kini, ayrımcılığı, milliyetçiliği tümüyle anlatıyor o gözlerdeki bakışlar, bunu çok derinden hissediyorsunuz. “Coğrafya kaderdir” diye bir söz var ya hani. Eğer coğrafya gerçekten kaderse bende o kaderi yaşamak, yaşayamasam bile hissetmek istiyorum. El ele tutuşmanın toplum ve kültürümüz için çok önemli ve kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Kadın olarak erkânlarda yer almaya başladığımda böyle bir ayrım olduğunu ve günün birinde böyle bir ayrımla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim.”

Zakir olmaya nasıl karar verdiniz? Karar verirken aklınıza kadın olduğunuz ve bu nedenle zorluklarla karşılaşabileceğiniz ihtimalleri geldi mi? Siz sorun yaşadınız mı?

Zakir olmaya karar vermedim doğrusu, dedim ya bir şekilde yolum oraya çıktı. Ayrıca zakir keşke olabilsem, muhabbetlerde saz çalan kişi tanımına uyduğum için zakir diye nitelendirdiğinizi biliyorum fakat yaşamın her alanında zakirlik postunu sırtlanmak her kişinin değil er kişinin haddidir  diye düşünüyorum.  Kadın olarak erkânlarda yer almaya başladığımda böyle bir ayrım olduğunu ve günün birinde böyle bir ayrımla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Ta ki; İstanbul’daki Alevilerin merkezi olarak görüp akın ettiği bir dergâha gidene kadar.


Erkeklerin içinde bir kadın zakir

Yıllar önce bir ekip ile bir perşembe günü gittiğimiz dergâhta arkadaşlarımı semaha beni ise posta davet ettiler. Tam niyaz olup posta adım atacakken yere bir minder koydular ve kenardan “kadınlar posta oturmazlar.” diye bir ses duydum. O anki hislerimi tarif edemem, ilk kez böyle bir durumla karşılaşmıştım. Yaşım daha çok küçüktü, yaptığımın aslında yasak, hatta günah ve ayıp olduğunu bile düşünmüştüm. Zamanla; nasıl oluyor da erkek-dişi sorulmayan muhabbetin dilinde kadının sesini kesip, varlığını bir erkeğin arkasına sığdırmaya çalışılıyor diye düşüyor insan. İNSAN. İnsanız biz, kalbimiz, düşüncelerimiz, hislerimiz gibi gönül gözümüzü oluşturan duygulara sahibiz. O sırrın cinsiyeti sorulur mu hiç. “Yol Kadındır” diyor Gülfer Akkaya kitabının kapağında. Sırrı arayanlar evvela kadına bir bakmalıdır, düşünmelidir, anlamaya çalışmalıdır.

Eşitliğin kabul edildiği Alevilik inancında cem yürütülürken aynı Analar gibi kadın zakirlerin de az sayıda olmasının nedenleri nelerdir?

Eşitliğin kabul edildiği Alevilik inancında cem yürütülürken aynı Analar gibi kadın zakirlerin de az sayıda olmasının nedenleri nelerdir?

Topluma kadının yemek yapan, çamaşır yıkayan, çocuk büyüten, evin işini gücünü gören kişi olarak öğretilmiştir, anlatılmıştır, dayatılmıştır. Çünkü güç, söz hakkı, yönetim, idare erkeğin baş edebileceği şeydir. Bu gücü kendilerinden zayıf gördüğü karşı cins ile paylaşmayı normalleştiremiyorlar.


Ardahan’da

Kadınları geri planda tutarak onları koruduklarını düşünen kitle, zaten diğer kurumlarla bir rekabet içinde koltuklarına sarılmış durumdayken bir de KADIN olarak kendilerine artı bir rakip daha çıkmasını istemeyen Alevi erkekleridir. Ve bu bağlamda kadınlar yalnızca postta ve erkânda değil, cemevlerinin yönetimlerinde de geri plandalardır. Cem evleri içlerinde kadın kolları komisyonları kuruluyor, kadınlar bir çalışma planı yapıyor ve onay yine bir erkek yöneticinin ağzından alınıyor.

Cemlerde herkes can ise kadın zakirlerin kadın diye zakirlik yapmalarının engellenmesi Alevilik inancına karşı tutum değil mi?

Elbette karşı bir tutum, öncelikle Aleviliğin teorisiyle günümüzde yaşanan Alevilik birbirinden farklı, inanılmaz iki uç noktadalar. Alevi kadınlarının cemlerde geri planda tutulması, Aleviliğin değil, özellikle tırnak içinde söylüyorum “erkek Alevilerin” kurallarıdır. Alevilikte Dede’nin yanında Ana olmadan bağlanmayan cemlerimiz oldu bizim, bunu hepimiz biliriz. Şu an günümüze bakacak olursak, kadın Pir Ana olarak posta oturtulmuyor, kadın cemde zakirlik yapamıyor, hatta kimi cem evlerimizde cem meydanına girerken kadın ve erkek için ayrı ayrı iki kapı ile karşılaşıyoruz, devlet eli ile İslamlaştırıldığımızın resmidir o cemevleri. Bir Dedeye “Neden kadın zakir veya Pir Ana posta oturmuyor?” diye sorduğumuzda “kadınlar regl oluyorlar, kadınlar kirleniyorlar” gibi cevaplar duyuyoruz günümüzde. Ve bence günümüzde kadınlar artık susmamaya, sindirmemeye, birleşmeye, karşı gelmeye başladılar. Az bir oran dahi olsa böyle güzel, sağlam ve kalıcı bir hareketlenmeler var Alevi kadınlarında.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder