8 Kasım 2017 Çarşamba

#KitapTavsiyesi Melûli Divanı ve Aleviliğin Tasavvufun Bektaşiliğin Tarihçesi

“1892 – 14 Kasım 1989. Afşin’in Kötüre köyünde doğdu. Asıl adı Karaca Erbil’dir. 7-8 yaşlarında köyündeki bir hocadan Arapça okuma yazma öğrendi. 10 yaşlarında Afşin’de Ermeni aile dostlarının yanına gönderildi. 20 yaşlarına dek Ermeni okulunda eğitim gördü. Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat dersleri aldı.

Şiir ve edebiyata ilgisi de daha çok bu dönemde gelişti. Yöresindeki birçok aşığın yanı sıra, kaynaklara geçmiş başka aşıkların da şiirlerini öğrenerek kendini geliştirdi.

Varlıklı bir insan olan babasının haksızlıklarına dayanamayarak eşiyle birlikte köyünü terk etti. Ortadoğu’nun çeşitli yerlerini dolaştı, değişik insanlarla ve aşıklarla tanıştı.

Aşık Meluli, şiirlerinde insan ve sevgi öğesini öne çıkardı. Ancak politik taşlamalardan tasavvufa dek her konuyu ele aldı.

Birçok sanatçı tarafından bestelenen şiirlerinin bir bölümünü Latife mahlasıyla yazan Meluli’nin eserleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yer aldı.

Meluli’nin yaşamı ve şiirlerine ilişkin ayrıntılı bir araştırma, torunları Latife Özpolat ve Hamdullah Erbil tarafından ‘Melûli Divanı ve Aleviliğin, Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi’ (1992) adıyla yayımlandı.”
Bekir Karadeniz 1900’den 2000’e Halk Şiiri

Melûli Divanı ve Aleviliğin Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi
Melûli Divanı ve Aleviliğin Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi

Daha önce Zeynel Abi ile tanışmamı ve dostluğumuzu anlatmıştım:  “Küçük Kara Balık” Kendisi ile başka bir hatıram da Melûli Divanı ve Aleviliğin Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi adlı kitap ile alakalıdır.

Yine bir gün Demos Yayınlarına kitap almaya gitmiş, poşetlerim elimde çıkmaya hazırlanıyordum. Zeynel Abi elinde bir kitap ile geldi ve “Bu kitap bizim varoluş sebebimiz, her şey bu kitap ile başladı.” dedi. Ne dediğini o an anlamamıştım elbette ve sormamıştım da; çünkü sorsaydım anlatmayacaktı, okumamı bekleyecekti. Dün “varoluş sebebimizi” okuyunca anladım Zeynel Abiyi. Birkaç nefes düşeyim madem!

“Yol birlikte gidilir”

“Sen ben davasından geçen
Hakikat sofrasın açan
Birlik konup birlik göçen
Yoldaş bulana ne mutlu”


“Cenneti parasız, zahide verdik
Cehennem korkusun gönülden sildik
Huriyi gılmanı biz burada bulduk
Bizim cennetimiz yâr kucağıdır”


Teslimiyet
“Kendisini yok eyleyip
Dost varlığına dayanan
Dost eşiğin seve seve
Bekleyip kul olmaz mı ya?”


“Sadığız biz sözümüzde
İkilik yok özümüzde
Perde kalkmış gözümüzde
Gördüğümüz tek Mevla’dır”


Ene’l-Hakk
“Tanrı bize bizden yakın
Gitme uzaklara sakın
Onu görmek mi merakın
Aç gözünü bak insana”


Sözü Demos‘ta:
“Melûli Divanı ve Aleviliğin, Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi adlı kitabımızla herkese merhaba…
Çıkaracağımız ilk kitap olarak, Melûli Baba’mızın kitabını tercih ettik
Tercih ettik; çünkü insanların birbirlerini karşılıksız sevmelerine en çok ihtiyaç duyduğumuz bir süreç yaşıyoruz…
Tercih ettik; çünkü sevginin, saygının, insan ilişkilerinin kalıplarla yaşandığı bir hayatın, değerlerle yaşanmasına ihtiyaç duyduğumuz bir süreç yaşıyoruz…
İstedik ki; onurlu, mütevazı, düşündüğü ve inandığı gibi yaşamış olan Melûli Baba’mız, mekânlarımıza düşüncesi ve yaşamıyla konuk olsun. Konukluğuyla, biradım daha ilerlememize katkıda bulunsun…
Değer yitiminin, inançsızlığın, umutsuzluğun, moral çöküntünün… sevgi-saygı ve hoşgörü eksikliğinin had safhada yaşandığı bu dönemde, Melûli Baba’mızın, Goşe’lerle kurduğu ortak yaşamın güzelliği ve temizliği bizlere bir nebze örnek olsun…
Melûli Baba’mızı bu duygu ve düşüncelerle, uzun bir ayrılık döneminden sonra demos yayınları’na davet ettik. Melûli Baba’yla yeniden buluşmanın mutluluğuyla diyoruz ki; Hoş geldin Melûli Baba…
***
(Tanıtım yazısından)
14 Kasım 1989… 1892 yılında dünyaya merhaba diyen Melûli’nin, 100 yıllık bir çınarın, bir bilgenin aramızdan ayrılış tarihi…
Melûli’nin bir bilge olmasının altı boş değildir. Alevi-Bektaşi tasavvufunda bir soluk, Melûli felsefesi diye anılacak bir felsefeye sahip olması da boş değildir.
O, Alevi-Bektaşi tasavvufunda şablonları, şekilciliği bir kenara atmış, insani kıstaslara ve yaşamın gerçekliğine uygun bir felsefe oluşturmuştur. Bu felsefede kastlara, ayrımcılığa, özü-sözü bir olmayanlara; bu tasavvufun tekelleşmesine, birilerine mal edilmesine yer yoktur. Melûli’yi Melûli yapan da budur düşüncesindeyiz.
Kendilerini Aleviliğin sahibi gören “Dede”lere şöyle der:
“Sizin yobaz hocalardan ne farkınız var? İnsanlara dinin gerçeklerini, gerçek sevgiyi ve hakikat yolunu öğretmiyor, onun yerine dıştan görünen şekilciliğini anlatıyor, halkı aldatıyor; fakir fukara demeden insanlardan Allah hakkı adı altında para topluyorsunuz. Bu bir aldatmaca ve soygun düzenidir. Hakikat yolu babadan oğula geçer mi hiç? Siz düzmece künyelerle –kaldı ki bu künyeleri Alevileri kılıçtan geçiren Osmanlı’lardan bin bir armağan ve rüşvet karşılığı aldınız- insanların iyi niyetlerini sömürüyorsunuz…”
“Sevgi saygı hep insana
Ama değil her insana”
Melûli’yi anlamak için onu tanımak gerekir.
O’nu anlatan bu kitapta gerek yazıları, gerek şiirleri okudukça bizden biri olduğunu göreceğiz.
Melûli, bizi karşılıksız sevgiye davet ediyor. İnsanın ve doğanın kutsallığına uygun davranmaya davet ediyor… Özümüzü bulmaya davet ediyor…
Melûli bize bir felsefe sunuyor… Tasavvufun kuru laf kalabalığı olmadığını, özünü kavrayarak yaşama geçirmemiz gerektiğini pratiğiyle anlatıyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder