30 Ağustos 2017 Çarşamba

Dersim/ Nazımiye Civrak Köyü, Melkiş

45773_149475411738732_4200839_n
Melkiş, Civrak/ Sarıyayla, Qısle/ Nazimiye, Dersim

Dersim’in Nazımiye ilçesine bağlı Civrak köyü annemin, Civrak’a bağlı Melkiş mezrası da babamın memleketi. Yukarıdaki resim, tam köy evimizin manzarası. Karşıdaki dağ Sülbüs Dağı. Bu dağ ile ilgili internette yazılan efsaneyi  biz hiç duymadık. İnternete göre bir aşk hikayesi var ve araya dalan bir cadı var. Oysa Sülbüs Dağı bizim ziyaretlerimizden birisidir ve oranın tepesine çıkmak, ki çok zordur, önemlidir. İsteyen kurban keser, isteyen dua eder.

Ben Civrak-Melkiş’e ilk defa 6 yaşındayken 1998’de gitmiştim. O zaman elektrik vardı, yalnız sıcak su sıkıntısı çekiyorduk. Köy tezek kokuyordu, hayvanlar çoktu. Otlatmaya götürenler oluyordu, biz çocuklar da ya beraber gidiyorduk bir yere kadar ya da onlar akşam geri gelirken karşılıyorduk. Biz orayı yazdan yaza ziyaret edenlerdeniz. Böyle yazarken o zaman köyün kokusu geldi burnuma; ancak en son 2013’te gittiğimde o koku kalmamıştı. Hayvanlar da insanlar da azalmıştı. Bununla beraber, biz yazdan yaza uğrasak da doğa bize nankörlük etmedi. Tüm asaleti ve merhametiyle sular, dağlar, temiz hava besledi bizi.

İşler değişti. Biz küçükken sabah 5’te yola çıkan Fırat Abimize sipariş verirdik. Çikolata ve cips isterdik. O da akşam gelirken bize bunları getirirdi. Bahsettiğim köy, sadece evlerden oluşuyor, öyle bakkal gibi yerler tahayyül etmeyin. Akşam Fırat Abi’nin dönüş saatinde arabaya doğru koşardık; çünkü çikolatamız cipsimiz gelmişti. Her istediğimize istediğimiz an ulaşamazdık ve bunun şahane bir his olduğunu ancak şimdi anlayabiliyorum. O değerli abur cuburu, bir paket cipsi kaç çocuk birlikte yerdik hem de. Paylaşmamak gibi bir durum söz konusu değildi. Lâkin dediğim gibi, işler değişti.

Eskiden çok az ses veren ev telefonlarımız vardı, bağıra bağıra konuşmak zorunda kalırdık. Cep telefonu ise 2014 yılına kadar çekmedi. Memlekete gitmeden önce arkadaşlarıma bu durumu belirtiyordum, meraklanmamaları için. Sonra köye gidince de ancak fotoğraf çekmek için yanıma cep telefonumu alıyordum. İnanılmaz bir dinlenme yöntemidir. Kendini de çevreyi de dinlemek için böyle bir fırsat olamaz. İstersem istediğim kişileri ev telefonundan arayabilirdim mesela; ama aramıyordum. Kendimi dinlendiriyordum doğada. Orada öyle bir hava vardı, bozmak istemiyordum. 15 gün konuşmayalım, şehirden haber almayayım, n’olmuş? Haberleri de izlemiyordum pek. Zaten toplasan kaç kanal çekiyordu? Sürekli suda, dağda tepede, piknikteydi aklımız. Belki şehirde bir araya gelsek telefonlara gömülüp doğru düzgün sohbet etmeyeceğimiz arkadaşlarımızla orada sabahtan akşam yatana kadar konuşuyorduk. Güzelliği buydu.

Geçmiş zaman kullandım cümlelerimde; zira artık yukarıda anlattığım bazı özellikler kayboldu. 2014 yazında bir şey oldu. Maalesef, cep telefonu çekmeye başladı. Resmen  köy hayatımızda devrim oldu. Bizim gençlerle köyün girişinde oturduğumuz aile mezarlığından köyün hemen her köşesine kadar her yerde telefon çekiyor. Bundan mütevellit, köyün özelliği bitti. Artık gittiğimizde telefonlara gömülürüz diye üzülüyorum. Doğadan beslendiğimiz tek bir yer kalmıştı, orası da cep telefonunun kurbanı oldu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder